AKÜ’den yapılan düzeltme yazısına cevap

Afyon Kocatepe Üniversitesi Afyonkarahisarın gözbebeğidir.

AKÜ’ye kuruluşundan bu yana, gerek siyasiler, gerek halkımız büyük destekler vermiştir. Amacımız Üniversiteyi, kurumları ve kişileri yıpratmak değildir.

Amacımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın “Vatanseverlik” olarak vurguladığı, FETÖ/PDY terör örgütünün faaliyetlerini kamuoyuna duyurmak ve kamuoyunu aydınlatmaktır. Davamız, Sayın Cumhurbaşkanımızın FETÖ ile mücadele davasıdır.

Öncelikle belirtelim ki, köşe yazımızda hiçbir kişi ve kuruluşa hakaret ve iftira yoktur. Köşe yazımızda 19.12.2017 günü yargılanan, eski Tıp Fakültesi Dekanı Ahmet SONGUR’un sadece ifadesine yer verilmiştir. Yazımızda, Rektör Mustafa SOLAK ismine ve kuruma yönelik ne açık, ne ima ile hiçbir hakaret ve iftira içeren ifadeler yer almamıştır.

Ayrıca, yargılanan eski Tıp Fakültesi Dekanı A.S’nin mahkemedeki söz konusu ifadeleri, iki mahalli gazetede de yayımlanmıştır.

FETÖ davaları herkese açık, herkesin izleyebildiği, basının da izleyebildiği ve haber yapabildiği davalardır. Biz de bu çerçevede, tarafsız basın özgürlüğü içerisinde, kamuoyunu aydınlatmak görevini yerine getirmekteyiz.

Rektörlüğün gazetemize gönderdiği düzeltme yazısında ; yargılanan eski Tıp Dekanı A.S ‘nin ifadesi için, “FETÖ soruşturmaları kapsamında yargılaması yapılan yapı mensubu bir takım kişilerin hezeyanlarından “ ibaret ifadeler denilmektedir. Bu ifadeler Afyonkarahisar 2.Ağır Ceza mahkemesi huzurunda verilen yeminli ifadelerdir.

Afyonkarahisar 2.Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti, tenzih ederiz ki hezeyan dinleyen bir heyet değildir. Nitekim, Mahkeme Başkanı, yargılanan eski Tıp Fakültesi Dekanı Ahmet SONGUR ‘un davasında, tanık olarak dinlenen N.D’ yi “burada bir konuyu aydınlatmaya çalışıyoruz “ diye, detaylı bilgi vermesi konusunda uyarmıştır.

Yargılanan, eski Tıp Fakültesi Dekanı A.S’nin ifadelerini tekrar etmesinden dolayı, onu da “tekrar edip durmaması “ konusunda uyarmıştır. Kısaca mahkeme heyeti hezeyan dinleyecek bir heyet olmayıp, takip ettiğimiz davalarda da hiçbir kişinin hezeyanına meydan vermemiştir, vermemektedir. Bu yargıya saygısızlıktır.

Ayrıca, tutuklu eski Tıp Fakültesi Dekanı Ahmet SONGUR ifadesinde, atamalarda ”Esas sorumluların Rektör bey ve 16 kişilik Yönetim Kurulu’nun olduğunu” belirterek, konuyu mevzuata dayandırmıştır. 2547 Sayılı Kanun’da da, atamaların Yönetim Kurulu’ndan geçtikten sonra , Rektör tarafından yapıldığı yasa hükmü olarak açık görülmektedir. Şu da bilinsin ki, bu ifadelerimizle FETÖ den yargılanan bir kişiyi korumak adına her hangi bir amacımız ve niyetimiz de yoktur.

Mevzuata dayandırılan bir ifade nasıl hezeyan olmaktadır. Bu ifadenin mevzuata uymadığını ifade eden, farklı görüşünüz var ise mahkemenin yanıltıldığını belirterek, konuyu aydınlatmak adına, mahkemeye bilgi vermeniz, Üniversite yönetimi olarak bir kamu görevinizdir. Yargılama devam etmektedir, hala da fırsat vardır.

Köşe yazımızda kamuoyu yanıltılmamıştır. Aksine aydınlatılmıştır. Basın olarak, kurumlarda ihraç ve tutuklamaların tam sayını bilmemiz mümkün değildir. Yazınızda “ihraç edilen personel sayısı 170 olarak belirtilmiştir” denilmektedir. Tam aksine yazıda, sayının yüzün üzerinde olması nedeniyle “170’e yakın” ifadesi kullanılmış, “yakın” ifadesi ile tahmini rakam verilmiştir. Burada kamuoyunun yanıltılması diye bir husus mevzubahis değildir. Net rakam Rektörlükçe bilindiği halde kamuoyuna bugüne kadar niçin açıklama yapılmamıştır. O da ayrı bir konudur.

Ayrıca, köşe yazımızda, Üniversitenin FETÖ terör örgütü ile mücadelesinin yetersizliğine vurgu yapan bir söz yoktur. Zaten sayı ile FETÖ mücadelesinin yetersiz olduğunu ifade etmek de mümkün değildir. Az personelin ihracı, FETÖ ile mücadele yetersizliğini, çok personelin ihracı da FETÖ ile iyi mücadele edildiğini ifade etmez. Burada çelişkiye düşülmektedir. Bu sonuca nasıl varılmıştır, o da anlaşılamamaktadır.

Köşe yazımızda , Üniversitenin FETÖ mücadelesinde yetersiz kaldığı yönünde bir ifade ve ima yoktur.

Tahmini bir sayı verilmesi yetersiz mücadeleyi ifade etmez. Madem mücadeleden eminsiniz, bundan rahatsız olunmamalıdır.

Yargılanan eski Tıp Dekanı A.S’ nin 17-25/Aralık’tan sonra, görevinden alınmayıp,”3” yıllık görev süresinin beklenmesinin gerekçesini, Dekan atanması konusundaki yasa hükümleri gerekçe olarak gösterilmektedir.

Dekan ataması maddesi şöyledir.

Dekan -2547 Sayılı kanuna göre çıkarılan Akademik Teşkilat Yönetmeliğinin “8”. Maddesinin (a) bendine göre atanmaktadır.

MADDE 8. a) Atanması: Fakültenin ve birimlerinin temsilcisi olan dekan, rektörün önereceği, üniversite içinden veya dışından üç profesör arasından Yükseköğretim Kurulunca üç yıl süre ile seçilir ve normal usul ile atanır. Süresi biten dekan yeniden atanabilir.

Rektörün önereceği “3” kişiden birisi dekan olarak atanmaktadır. Yani Rektörün inisiyatifi ve teklifi olmadan bir dekan YÖK tarafından atanmamaktadır.

Ancak, bu demek değildir ki ,atanan Dekan “3” yıl hiçbir şekilde görevinden alınmayacak. Devlet her zaman lüzumu halinde atadığı idareciyi görevden alır. Bunun binlerce örneği vardır. Bunlar için de hukuk yolu açıktır.

Yargılanan eski Tıp Fakültesi Dekanı A.S , sistematik olarak önce Dekan Yardımcısı olarak atanmış, arkasından Profesör yapılmış ve Rektörün teklifi ile Dekan Vekili olarak atanmış, arkasından da Rektörün teklifi ile asaleten YÖK tarafından Dekan olarak atanmıştır. Yanlış mı yazdık. Bu doğru değil midir? Değil ise yanlış olduğunu belgelerle ispat ediniz.

Gelelim Dekanın görev süresi dolmadan, alınmasının mümkün olup-olmadığına;

2547 Sayılı Kanunda Rektörün görevleri arasında yer alan hususlardan iki tanesi aşağıda belirtilmiştir.

2547 sayılı Kanun’un 13.maddesinin 4 ve 5 fıkrası ;

“4-Gerekli gördüğü hallerde üniversiteyi oluşturan kuruluş ve birimlerde görevli öğretim elemanlarının ve diğer personelin görev yerlerini değiştirmek veya bunlara yeni görevler vermek,

5-Üniversitenin birimleri ve her düzeydeki personel üzerinde genel gözetim ve denetim görevini sürdürmek,”

Rektörün, hem denetim ve gözetim, hem de tüm personelin gerekli görüldüğü hallerde görev yerini değiştirmek veya yeni görevler vermek yetkisi var.

Demek ki Devletin bekası söz konusu olduğunda, hukuk içinde çözüm vardır, yasalar da buna göre düzenlenmiştir.

17-25 Aralık sonrası Sayın Cumhurbaşkanımız, hemen hemen her konuşmasında, bu örgütten bahsetmiş ve bütün kurumların tedbir almasını istemiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konuşmaları, acil uygulanması gereken talimatlardır.

Her ne kadar, yargılanan eski Tıp Fakültesi Dekanı A.S ,“3” yıllık süre ile atanmış olsa da, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları dikkate alınarak , birinci tercih olarak 17-25 sonrası istifası istenebilirdi.

Bu mümkün olmadığı takdirde, ikinci tercih olarak, yukarıda izah edilen Rektörün yetkileri çerçevesinde başka bir yerde görevlendirilebilir veya yetkileri alınabilirdi.

Veya üçüncü tercih olarak ki, esas yapılması gereken de ,bu kişinin FETÖ cü olduğu YÖK’e bildirilir, görevden alınması sağlanabilirdi. Devlet Üniversitelerinde “3” yıllık görev süresi dolmadan görevden alınan bir çok dekan bulunmaktadır. Ki bu kişinin aşağıda izah edileceği gibi, FETÖ cüleri atattırmak istediğini Rektörlük olarak düzeltme yazısında belirmektesiniz. Bu herhalde tek başına görevden alınması için yeterli gerekçedir kanaatindeyim. Görevden alındıktan sonra da kişi yargı yoluna gidebilir. Sonuca yargı karar verirdi.

Kendi ifadesi ve kamuoyuna yansıdığı kadarı ile Denizli eski Rektörü Hüseyin Bağcı,17—25 Aralık sonrası FETÖ cüleri Bölüm ve Ana Bilim Dalı Başkanlıklarından dahi istifa ettirmiş olmasına rağmen tutuklu ve yargılanıyor.

Rektörlük yazısında yargılanan, eski Tıp Fakültesi Dekanı A.S’nin Ana Bilim Dalı Başkanlığına seçimle geldiği ifade edilmektedir. Bu bilinen yasal prosedürdür.

Ancak,17-25 den 6-7 ay sonra idari görevlerinden istifa eden, fakat Bölüm veya Ana Bilim Dalı Başkanlıkları görevlerine devam eden , FETÖ cülerin , sizin ifadenizle ,” o günün şüphelilerinin”, seçimle gelmeleri, Rektörün yetkileri çerçevesinde, görevlendirme ve vekalet müessesi işletilerek, haklarında alternatif tedbirler alınamayacağı anlamına da gelmemektedir. Burada terör ve Devletin bekası söz konusudur.

Devletin bekası söz konusu olduğunda, hukuk içinde çözüm ve çare vardır. Üniversitenin kanunilik prensibi ile yönetildiğini ifade etmektesiniz, Rektörlere verilen bu yetkiler de kanunidir.

Eski Tıp Dekanı Ahmet SONGUR’un dekan olarak atandığı dönemlerde , güvenlik soruşturması yoktu gibi, mevzuat arkasına sığınılarak, sanki yetkisiz ve eli kolu bağlı bir kurum imajı verilmeye çalışılması anlaşılamamaktadır. Bu tarz görüşler, kurumu da rencide eder, Devleti de aciz konuma düşürür kanaatindeyim.

Ayrıca, bu şahsın kademe kademe yükseldiği dönemde, özellikle Tıp Fakültesinde, hemen asaleten atanabilecek, Cerrahi ve Dahili Tıp Bilimlerinde klinikci 10-15 civarında kıdemli Profesör vardı. Yine 2011 yılında, Üniversite genelinde 2-3 yıl gibi süre Doçentlik, Profesörlük kadrosu bekleyen elemanlar da vardı. Bunların Yrd.Doçentler ile birlikte sayısının 300’e yakın olduğu duyumunu aldık. Bu kadar kıdemli eleman beklerken, yargılanan eski Tıp Fakültesi Dekanın atanmasının, güvenlik soruşturması yoktu gibi bir gerekçe ile izah edilmesi anlaşılamaz bir durumdur.

Kıyasla denilebilir ki, madem öyle, şu anda tutuklu veya yargılanan “20” ye yakın Rektör niçin yargılanmaktadırlar. Onların döneminde de güvenlik soruşturması yoktu.

Rektörlük yazısında, darbe sonu Üniversitenin, fetö mücadelesi anlatılmaktadır. Bunlar zaten kurumların görevleri içerisinde olup ve yapması gereken icraatlardır. Buna kimse bir şey dememektedir. KHKararnameler bunu görev olarak kurum yetkililerine vermiştir. Yapılmadığı takdirde üst merciler yasal gereğini yerine getirirler.

17-25 Aralık sonrası deşifre olan FETÖ cülerin süratle görevden uzaklaştırıldığı ifade edilmektedir. Bunlar nasıl bir anda deşifre oldular. Bunlar nasıl Dekan, Dekan Yardımcısı, Başhekim Başhekim yardımcısı ve Tıp Etik Kurul Başkanı ve üyesi oldular. Bu kadar kişinin sehven atanması ve gözden kaçması mümkün müdür, neyle izah edilmektedir. Bunlar kapalı kalan, açıklığa kavuşmayan, önemli konulardır. 17-25 Aralık’ dan kaç ay sonra görevlerinden uzaklaştırılmışlardır. Niçin bu deşifre olan fetöcülerin , Bölüm ve Ana Bilim Dalı Başkanlıkları darbe sonuna kadar devam etmiştir.

17-25 Aralık’tan sonra ikinci kez Başhekim Yardımcısı olarak atanan ve 17-25 den sonra uzun süre görev yapan, FETÖ den “9” yıl hapis alan KBB ‘ci A.A.; Sizin ifadenizle ,17-25 Aralık’tan sonra deşifre olmuş, görevinden istifa eden bir kişi. Darbenin üçüncü günü görevinden istifa etmiştir. Emeklilik hakları dahi dondurulurken, kaçma ihtimali söz konusu iken, istifadan bir gün sonra, istifası kabul edilmiştir. Bununla ihraçtan kurtulmuş olmadı mı? Bu konu icraatta tenakuz mudur, değil midir? Üniversitenin takdirlerine bırakıyorum.

Rektörlük yazısında, FETÖ cülerin atanmasını istedikleri kişilerin engellendiği belirtilmektedir. Demek ki FETÖ cüler biliniyordu. Fetöcüleri atattırmak istediği kişiler biliniyordu. Bunlar kimlerdir. Atattırmak isteyen kimlerdir?.

Bu tezinizin doğruluğunu kanıtlamak için, eski Tıp Fakültesi Dekanı A.S’nin aldırmak istediği ve aldıramadığı fetöcüler kimler ise, bunları Savcılığa bildirmek vatani bir görevdir. Ayrıca yargılamasında yargıya yardımcı olunmuş olur. Belki bunlar bir yerlerde hala görevdeler.

Ayrıca, eski Tıp Fakültesi Dekanı sizlere FETÖ cüleri atattırmak istedi. Yargılanmasında bu FETÖ cüdür, şu fetöcüleri Üniversiteye aldırmak istedi diye tanıklık veya bir yazı ile bilgi vermeniz gerekmez mi. Bu bilgi saklamaya ve ya gizlemeye girmez mi?.

Rektörlük yazınızda, tutuklu eski Tıp Fakültesi Dekanı A.S’nin FETÖ cüleri Üniversiteye aldıramadığı için dava açtığından bahsedilmektedir.

Rektörlük yazısında ; “malum yapı tarafından verilen listelere itibar edilmemesi ve isteklerinin yerine getirilmemesi sonrasında üniversite aleyhine davalar açıldığı, ellerinde bulunan tüm yetkilerin kullanılması suretiyle rektörlük makamı ve üniversite yönetiminin görevini yapması engellenmeye çalışıldığı”, bunun üzerine eski Tıp Dekanı A.S tarafından dava açıldığından bahsedilmektedir.

Rektörlük yazısında “bu dava kapsamında FETÖ yapılanmasının talep ettiği isimlere yer verilmeden, liyakat ölçüsünde gerçekleştirilen kadro ilan işleminin iptali talep edilmiştir.” Denilmektedir. Bundan davanın esasının kadro ilanının Dekanın teklifi dışında oluşması nedeniyle, kadro ilanının iptali talebi ile açıldığı anlaşılmaktadır. Liyakat ifadenizden anlaşıldığı kadarıyla da , Dekan üniversite içinden bazı isimlerin atanmasını istiyor, idarede başka isimleri atamak istiyor. Bu davadan bir fetö mücadelesi çıkıyor mu kamuoyunun takdirine bırakıyorum.

Burada FETÖ mücadelesi nasıl yapılmıştır anlaşılamamaktadır. Bunun üzerine bazı öğretim üyelerinin Sağlık Yüksek Okulunda kadro alarak atandıkları da duyumlarımız arasındadır

İdari dava karar ; 2015,Esas ; 2016 tarihlidir. Yani 17-25 Aralık sonrasını kapsamaktadır. Böyle bir husus varken , niçin yargılanan ,eski Tıp Dekanı Ahmet SONGUR 17-25 den hemen sonra istifaya davet edilip görevden uzaklaştırılmamış veya yetkileri alınmamıştır, merak edilmektedir.

Yargılanan, eski Tıp Fakültesi Dekanı A.S’nin FETÖ cüleri aldırmak istediğini önceden biliyordunuz ki, bunu yazınızda belirtiyorsunuz. Bu A.S’nin çok önceden FETÖ cü olduğunu bildiğinizi ortaya koymaktadır. Niçin, A.S ‘nin Rektörlük Makamı ve Üniversite Yönetiminin görevini yapmasına engel oluyor gerekçeleri ile görevden alınması YÖK’e teklif edilmedi, niçin hakkında Rektörlükçe veya YÖK’ce soruşturma açılmamıştır. Üniversite yönetiminin görevini yapmasını engellemek, fetöcüleri atattırmak istemek soruşturma gereken önemli suçlar değil midir?.

Madem yargılanan, eski Tıp Fakültesi Dekanı A.S ile mahkemelik olundu. 17-25 sonrası niçin Ana Bilim Dalı Başkanlığından alınmadı. Darbe sonu bir çok kişi Ana Bilim ve Bölüm Başkanlığından alındı. Seçim yapılmadan vekâlet müessesesi ile buralara başkan atandı. Demek ki Vekâlet olabiliyor. Mevzuat buna müsait. Bu yapılamaz mı idi.

Ezcümle ; Üniversitenin çalışmalarını engelleyen, Üniversiteye fetöcüleri aldırmak isteyen, yargılanan Ahmet Songur’un ,17-25 Aralık’dan sonra Tıp Fakültesi Dekanlık görevinden alınması için YÖK’e YAZILI TALEBİNİZ oldu mu, oldu ise lütfen gönderin onu da yayınlayalım.

Devlette belge konuşur.

***

Hayırlı haftalar