KERAMET MARİFET VE CEHALET

       Allah rahmet etsin,bizim köyde birisi vardı. Dinle diyanetle,camiyle cemaatle hiçbir münasebeti olmayan bir adamcağızdı.Temre(halk dilinde temreği) hastalığı olanlar ona gelirdi. O da her geleni, tükrüğüyle ıslattığı renkli kalem ile temre olan yeri çizerdi. Bende de vardı. Bir çok ilaç kullandık geçmedi. Rahmetli babam enson beni o adama götürdü. Bendeki temreyi de çizdi, bir süre sonra vücudumdaki terme kayboldu.
       Çocukken bu adamın keramet sahibi olduğunu düşünürdüm. Biraz büyüyüp araştırdığımda gördüm ki; keramet adamda değil, kalemin ihtiva ettiği maddedeymiş.
         Yurdum insanı çok saf ve temiz kalplidir.
      “Bir kış günü, mahalleli kahvehanede oturmuş kimisi sohbet etmekte, kimisi okeye dönmekte, kimisi de dedikodu etmektedir. Aşırı sigara dumanından, havasızlıkdan veya uzun süre sabit oturmaktan olsa gerek, okey dörtlüsünden birisi başım çok ağrıyor der arkadaşlarına.
Haliyle okey dörtlüsü, oyun bitmeden arkadaşlarını bırakmak istemiyorlar. Biraz sabret diyorlar. Git gide ağrı şiddetleniyor.
O arada kahvehaneye mahallenin delisi giriyor.
Okey masasındakilerden birisi der ki; bu delinin babası keramet sahibi diye bilinirdi. Okur üflerdi. Deli de olsa bu da onun oğlu, babasından biraz kırıntı kalmıştır. Seni  bir okusun bişeyciğin kalmaz.
Deliyi çağırmış, bir çay ısmarlamışlar. O da başı ağrıyanı okuyuvermiş birde üflemiş.
O da ne!. Deli okur okumaz adamın baş ağrısı geçmiş.
Ve delinin namı dilden dile mahalleye ve şehre yayılmış. Herhangi bir şikayeti ve  hastalığı olanlar delinin evinin önünde  kuyruk olmaya başlamış.
Deli,ömrünün son demlerini veli olarak geçirmiş.
Bir süre sonra Hak vaki olmuş ve deli ölmüş.
Sevenleri, onun mezar taşına ve evinin duvarına şöyle yazmışlar;
“Deli deli ömrü geçti sıradan, tam veli oldu ki aldı Yaradan.”
Eee derler ya; şeyh uçmaz mürit uçurur diye. Deliye bile veli deyince olur, kırk gün ne dersen o olur.” Hatta namlı olanlarına bile taş çıkartır. 
Bizler, yurdum insanları, keramet keşfiyat gösteren zat-ı muhteremleri  pek bir severiz.
Bu sebepden olsa gerek, gerçek ilim erbabı ile, şarlatan ve din istismarcılarını birbirinden ayırt etmekte zorlanırız.
 Ya da bilgilerimizi sağlam kitaplardan, gerçek kaynaklardan edinmeyince, her haltı hikmet ve keramet zannediyoruz.
 Tabiki gerçek ilim ehlini yeterince tanımadığımız ve rağbet göstermediğimiz için, her pırlakçıyı ve dahi fırıldakçıya kanıyoruz.
Gerçek ilim erbabı der ki; Alimin,Arifin, Zahidin,Abidin,Dervişin,Müçtehidin keramet göstermesi, Allah ile aralarındaki sırrı ifşa etmeleridir. Bu ehline verilmiş bir emanettir. Olur olmaz göstermek emanete verene saygısızlıktır. Ve dahi keramet vari şeyler müslümanın imanını arttırmaz.
Numan İbn-i Sabit(İmam-ı Azam Ebu Hanife)Hazretleri alış veriş için bir gün çarşıda bir dükkana girer. Satıcıya bu malın kaç para olduğunu sorar. Satıcı; normal  de sekiz dinar, Efendim size altı dinar der. İmam-ı Azam sekiz dinar bırakır malı alır ve satıcıya der  ki; “Ben bu malı paramla alacağım, alimliğimle değil.”
Toplum ne zaman işi ehlinden, sahih kaynaklardan öğrenirse din bezirganlarına itibar etmez. Ancak bizim toplum ve diğer müslüman milletler için bunun biraz zaman lazım.
Yakın tarihte(1940 larda) bir müçtehidi, daha önce de birkaç şeyh efendinin derdest edildiği  hapishaneye koyarlar. Koğuşları ayrıdır. Hapishanenin tüm mahkumları bu yeni gelen müçtehidin de alim ve hoca olduğunu duymuşlardır.
Mahkumlar toplanıp bu yeni hocaya ziyarete gelmişler. Hoş beşden sonra, herkesin gözü hocada dır. Bakarlar bir keramet göstermiyor, sadece  Kur’an ve Sünnetden bahsediyor.
Mahkumlardan biri demiş ki; efendi hazretleri, dün şu şeyh efendi filanca bir keramet gösterip, müritlerden birini duvarda yürüttü, sizde hoca ve alimsiniz keramet buyursanız bizlere.
Hazret der ki;  ben dualarınıza muhtaç  bir Allahın kuluyum. Sizler dualarınızda beni unutmayın. Keramet görmek isterseniz kendinize ve diğer varlılara bakın.
Birinin uçması kaçması,yok olması,duvarda yürümesi nedir ki; kelebekler,kuşlarda uçar. Allah insanda ve diğer mahlukatta öyle güzellikler yaratmış ki. Karıncanın midesini halk etmiş. Güneş sistemini halk etmiş. Makro alemleri ve mikro alemleri yaratmış. Adem (a.s)dan beri dünyaya milyarlarca insan geldi geçti, hiçbirinin parmak izi diğerine benzemedi ve benzemiyor. Vesaire. Kitab-ı Mukaddeste ferman buyurmuş; Ey insanlar,ey Müslümanlar, ey iman edenler akledin, düşünün….. halâ düşünmez misiniz?...........Yapan bilir bilen konuşur. Konuşur lakin herkesle konuşmaz. Vesair konulardan bahis…..
Yıldırım Tuna’dan bir fıkrayla bitirelim.
Kiliseden çıkarken tek tek herkesin elini sıkan rahip, John’u görünce elini bırakmayıp kenara çekmiş ve; “Tanrı’nın ordusuna katılsana John” demiş.
John: “Ben zaten Tanrı’nın ordusundayım efendim?..” diye cevap vermiş
Rahip: “Ama sizi Noel’in dışında kilisede göremiyorum ki” demiş.
John rahibin kulağına eğilmiş: “Şşşşştt!” diyerek fısıldamış “Ben gizli servisteyim!”