Eski Diyanet İşleri Başkanı: Ulema ciddi bir sorun!

Bardakoğlu: Sadece Şia dünyasındaki Ayetullahları kastetmiyorum. Sünni dünyada da adı konmamış bir ulemâ hegemonyası oluştu. Fetva sektörü oluştu.

"Kur'ân'ı anlamada nerede hata ettik?" Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun bu soruya cevabı oldukça dikkat çekici. Bardakoğlu'na göre hata Ulema'da... Diyanet İşleri eski başkanı Ali Bardakoğlu bugünkü Müslümanların Kur’an ve Sünnete karşı konumunu değerlendirdi. Al Jazeera'den Sümeyye Ertekin'e konuşan Bardakoğlu, "Sünni dünyada ulemâ hegemonyası oluştu, fetva sektörü ve sansürcü anlayışlar var" dedi. Aljazeera’de yer alan röportajın bazı bölümleri şöyle: Prof. Ali Bardakoğlu: 1,5 milyarlık bir İslâm dünyası var ve İslâm dünyası tek Allah’a, Hz. Peygamber’e, ahirete inanıyor, Kur’an-ı Kerim’i kutsal kitabı biliyor. Ancak bugünkü haliyle Müslümanlar ile Yüce Kitabımız ve Efendimiz’in sünneti arasında ciddi bir örtüşme görmüyoruz. Bir yerde bir ârıza var, bir yerde bir şeyler yanlış yapılıyor oluyor olmalı. Su bu kadar bulanık kapımızın önüne gelmemeliydi. Bu su nerede kirlendi? Onun için biz bir grup, bu işin gönüllüsü, bu işin sızısını yüreğinde hisseden akademisyen, gönül insanı, işadamıyla Kur’an-ı Kerim Araştırmaları Merkezi'ni kurduk. Yüce Kitabımızı biraz daha derinden anlamaya ve anladıklarımızı toplumla paylaşmaya çalışalım dedik.  Ayetleri doğru anlamaya çalışmamız lazım Mesela günümüzde Batılıların İslâmofobya’da kullandıkları ve sürekli gündeme taşıdıkları belli ayetler, Hz. Muhammed’e ait belli örnekler var. Bu ayetler Kur’an’da yok diyemeyiz. O ayetler Kur’an’da var. Öyleyse Batılıların istismar ettiği, İslâmofobiya için malzeme olarak kullandığı, İslâm’ı şiddet, uzlaşmazlık, kavga, öfke dini olarak tanıtmada öne çıkardığı ayetleri doğru anlamaya çalışmamız lazım. 23 yıllık Peygamberlik serüvenini bilmeden Kur’an ayetleri konuşulmaz  Evet, Kur’an-ı Kerim’in  nüzul ortamını ve onun Arap kültürü ile Arap tarihi içindeki yerini anlamak önemli. Çünkü Kur’an-ı Kerim ayetlerini okuduğunuz vakit, o günkü Arap dünyasının, Hicaz Araplarının günlük hayatını, aile hayatını, kibrini, gururunu, faziletlerini, erdemlerini bir çok şeyi görüyorsunuz. Bu kültürü bilmeden, Kur’an’ın neden böyle hitap ettiğini, neden bazı şeyleri öne çıkardığını, neden bazı metaforları kullandığını anlamamız zorlaşıyor. Dolayısıyla yaptığımız çalışma bir tefsir çalışması değil. Tefsir ötesi bir çalışma. Kur’an’ı sağlıklı, doğru, soğukkanlı anlamak için olmazsa olmaz bilgilere ilişkin geniş kapsamlı bir çalışma. Hz. Peygamber (a.s)’in hayatını anlamadan yaşadığı 23 yıllık peygamberlik serüvenini bilmeden Kur’an ayetleri konuşulmaz diye düşünüyorum. Kur’an-ı Kerim’in yaklaşık üçte biri, o günkü yaşanan olaylarla birebir ilişkilidir ve onların bir bakıma canlı belgeleridir. Biz İslâm’ı anlayamadık Din bir bütündür. O bütünlük içinde dini anlamamız lazım. Bugünkü Müslümanların bir sorunu da dinin belli alanlarına dindarlıklarını yoğunlaştırıp yani görselliği öne çıkarıp görsel dindarlığı öne çıkarıp diğer alanlarda adeta dünyevileştiler. Diğer alanlarda hayatlarını kendi akışına bıraktılar. Halbuki bütüncül bir din mesajını anlamamız lazım. Çevrede, insan haklarında, temizlikte, çalışkanlıkta, üretmede, çocukların eğitiminde, sağlıkta, sosyal adalette... Hayatın her alanında dinin o rahmetinin, adaletinin, merhametinin gerçekleşmesi lazım. Dindarlık tarzımızı, bilincimizi gözden geçirmemiz lazım. Daha kapsayıcı, daha bütüncül bir dindarlık tarzı inşa etmemiz lazım. O zaman zaten kendiliğinden sorunlar çözülür. İslâm dünyasında sosyal adaletten neden söz edemiyoruz? İsrâ sûresini açın bakın en temel genel ahlâk prensiplerini orada bulursunuz. Bir huzurlu toplumun, refah toplumun olması için ne gerekiyorsa o normların her birinin işaretleri orada var. İslâm toplumu merhamet ve adalet üzerine gelişti. Şimdi biz bunu kaybettik. İslâm dünyasında sosyal adaletten neden söz edemiyoruz? Eğer biz Kur’an-ı doğru anlasaydık bunu topluma aktaracaktık. Allah’ın nimeti herkese yetecek kadar boldu. İslâm dünyası neden bu halde? Bu kadar acımasızlığın olduğu, sosyal adaletin olmadığı bir İslâm dünyasında şiddetin, öfkenin, nefretin, ayrışmanın olmaması mümkün değil. Biz İslâm’ı anlayamadık. Batılıların iddia ettiği gibi, biz İslâm’ı anladık da içimizden IŞİD çıktı değil yani. Kur’an-ı Kerim anlaşılır bir kitap. Şifreli bir kitap değil Kur’an bir kere Mübin bir kitap. Kur’an-ı Kerim anlaşılır bir kitap. Şifreli bir kitap değil. Sihir büyü içeren bir kitap değil. Kur’an-ı Kerim’in etkisinin hikmetinin böyle sihirde büyüde harfleri arasında gizli kapaklı şeylerde aranmaması lazım. Allah “Ben bu kitabı Mübin bir kitap olarak gönderdim” diyor. Yani Arabi bir kitap. ‘Arabi’ demek apaçık demek. Meramını apaçık ifade eden kitap demektir. Arapça demek değildir. Bir Müslüman kendi dindarlık ahlakı, yol haritası için Kur’an-ı okuduğu vakit, gerekli mesajları  alır. Bunun için hiç bir aracıya hiç bir kademeye ihtiyaç yoktur. Ama Kur’an-ı Kerim’i derinlemesine, ilmî şekilde dediğimiz zaman elbette biraz kafa yormak gerekir. O zaman bir tercüme bürosunun yapacağı iş değil. Yani iki şeyi birbirinden ayırmak lazım. Kur’an-ı Kerim'in bir de o siretle, sünnetle, tarihle diğer kutsal kitaplarla ilişkisi, o metaforları, kıssaları anlatmak ise büyük bir ilmi birikimi, ciddi bir çabayı gerektirir. Zaten birey bu işlerle mükellef değildir. Bu ilmî bir meseledir.  Onun içinde elbette Kur’an üzerinde ciddi araştırmalar yapmamız gerekiyor. Kul sözü ile Allah sözünü ayırmak lazım Çok engel var. Yani Kur’an-ı Kerim hakkında gelenekte üretilen bilgileri de zaman zaman kutsallaştırabiliyoruz. Yani âlimlerin kendi dönemlerinde kendi şartlarına göre yaptığı yorumlar ile Kur’an-ı Kerim’i, Allah’ın beyanını ayırmak lazım. Kul sözü ile Allah sözünü ayırmak lazım. Kul sözü ile peygamber sözünü ayırmamız lazım. Bir de Müslümanların daha sonra bunlar üzerinde geliştirdiği yorumlar görüşler var ki bunlar farklı şeyler. Allah ne diyorsa doğru söyler. Peygamber ne diyorsa doğru söyler ama ondan sonraki kişilerin sözleri bir yorumdan ibarettir. Onları anlamalıyız onlara saygı göstermeliyiz. Kendi zamanlarında çok önemli işler yaptılar ama Kur’an-ı Kerim’i anlarken, gelenekte öğretilmiş yorumların arasında sıkışıp kalmamalıyız. Onları kendi dönemlerine göre bir beşeri, bir anlama çabası olduğunu bilmeliyiz. Her dönemde Müslümanlar olarak biraz da "Bu Kur’an bana geldi aynı zamanda ben bundan ne anlamalıyım?" sorusunu sormalız. İslâm’da diye başlayan cümlelerin önemli bir kısmı bugün sorunlu cümlelerdir İslâm âlimlerinin çoğu din hakkın da konuşurken  "Kur’an’da ..." diyerek "İslâm’da ..." diyerek, Kur’an’da ve İslâm’da değil de kendi düşüncelerinde olan şeyleri öne sürüyorlar. Yani Allah’ın sözüyle kul sözünü ayırmak lazım. Kur’an’da diye başlayan, İslâm’da diye başlayan cümlelerin önemli bir kısmı bugün sorunlu cümlelerdir. Kur’an’da ve İslâm’da dediğimiz cümleler mutlaka Allah’ın kitabında, peygamberin sünnetinde açık beyan edilmiş şeyler olmalıdır. Kendi yorumlarımızı "İslâm’da..." diye söylemeye başlarsak ortaya binlerce İslâm çıkar. Herkese göre bir İslâm çıkar. Bugün radikal grupların dini grupların her birinin yaptığı da bu yanlış. İslâm’a haksızlık ediyorlar. Hâlbuki eski âlimlerin güzel bir geleneği vardı. Ebu Hanife, Malik, Şafi bir şey Kur’an’da varsa "Allah Kur’an’da buyuruyor" derlerdi. Peygamberimiz buyurmuşsa "Efendimiz buyurmuş" derdi. Ondan sonra da "Ben derim ki..." derdi. Yani "Benim görüşüm, benim yorumum" derlerdi. Ne kadar mütevâzı bir şey. Biz o tevâzuyu o sivil dili kaybettik. Yerini buyurgan ve yanıltıcı bir dil aldı. İslâm dünyasının ulemâsının şahsen bir ciddi bir sorun olarak görüyorum İslâm dünyası olarak verdiğimiz dini eğitimin, din hakkındaki bilginin yeni baştan gözden geçirilmesinde fayda var. Ben bu kadarını söyleyemek zorundayım. Çünkü din hakkında verdiğimiz bilgilerin bir çoğunun gelişmeden sonra bu gelişmelerden sonra gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü burada  örnekler vererek tartışmayı başka alana çekmek istemem ama ben bugün din kültürü, din bilgisi, ilâhiyattaki dini eğitim, İslâm dünyasındaki dini eğitim, İslâm dünyasındaki şeriat fakültelerinde dini eğitimin müfredatı içerdiği mesaj konusunda ciddi kaygılarım var. İslâm dünyasının ulemâsının şahsen bir ciddi bir sorun olarak görüyorum. Dini bilgi üretiminde kendini merkeze alan sansürcü anlayışlar oluştu Sadece Şia dünyasındaki Ayetullahları kastetmiyorum. Sünni dünyada da adı konmamış bir ulemâ hegemonyası oluştu. Fetva sektörü oluştu. Dini bilgi üretiminde kendini merkeze alan sansürcü anlayışlar oluştu ve bunların sonuçlarına bakarak ulemanın da kendilerini eleştirmesi tartışması biz nerde yanlış yapıyoruz demesi gerekiyor. Ulemânın, "Biz iyi anlatıyoruz ama toplum yanlış anlıyor" ya da "anlamıyor" diye sorumluluğu başından savması doğru değil. Şahsi kanaatim bu. 21. yy'da dini bilgiden ne kastediyoruz, dini ilimler nasıl olmalı, özü, mesajı ne olmalı konusunda İslâm âlimlerinin kafa yorması gerekiyor. Kendilerini eleştirmesi gerekiyor. İslâm ulemâsı 21. yy'da yaşadığının farkında olmalı. 21. yy Müslümanlığını dindarlığını nasıl inşa etmemiz gerektiğine kafa yormak zorundayız

 

HİLAL HABERhttp://www.hilalhaber.com/islam-dunyasi/eski-diyanet-isleri-baskani-ulema-ciddi-bir-sorun-h21619.html

 

Hilal Haber