İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabulünün 66. Yıldönümü olan bu gün, yüzyıllar boyunca süren bir mücadelenin sonucunda, insanların doğuştan ve eşit bir biçimde sahip oldukları hakları ifade eden uluslararası bir belgenin kabul edilişinin kutlandığı, insanlık tarihinin önemli bir kilometre taşıdır.
Birleşmiş Milletler Kurucu Antlaşması’nda önemli bir yer tutan insan hakları, 10 Aralık 1948 tarihinde “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile özel bir düzenlemeye konu olmuştur. BM Genel Kurulu’nun kabul ettiği Beyanname, ülkemiz tarafından da 6 Nisan 1949’da onaylanmıştır. Bu düzenlemenin, insan haklarının güvence altına alınması, geliştirilmesi, bu konuda tüm dünyada insanların bilgilendirilmesi ve insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması açısından anlam ve öneminin dünya kamuoyunca paylaşılması amacıyla, 10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü olarak kutlanmaktadır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, tüm dünya devletleri tarafından ortak değerler olarak kabul edilen insan hakları ilkelerini yansıtmaktadır. Beyanname, tüm insanların hiçbir ayırım gözetilmeksizin yalnızca insan oluşlarından dolayı eşit, özgür ve onurlu yaşama hakkına sahip olduğunu ilan etmektedir. Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir.
Evrensel Beyannamenin ilanından sonraki yıllarda, insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik uluslararası mekanizmalar oluşturulmuş, bunun sonucunda insanlık suçu işleyenlerin yargılanabileceği uluslararası mahkemeler kurulması aşamasına gelinmiştir. Günümüzde insan haklarının korunması ve geliştirilmesi ülkelerin bir iç sorunu olmaktan çıkmış, tüm insanlığın ortak bir sorunu haline gelmiştir. İnsan haklarınınkorunması ve geliştirilmesi konusundaki sorumluluk öncelikle devletlere ait olmakla birlikte, bu görev medyadan sivil toplum örgütlerine kadar tüm kuruluş ve bireylerin işbirliğini gerektirmektedir. Bu çerçevede, insan hakları bilincinin ve insan haklarının tam olarak benimsenerek uygulanması için gerekli sorumluluk duygusunun bireylerde özellikle sivil toplum kuruluşları ve medyada bulunması büyük önem taşımaktadır.
Türkiye, “İnsanı için” gerçekleştirdiği son dönemdeki sayısız reformlar ile birlikte hem devlet ile halkı arasındaki gönül köprüsünü güçlendirmiş, hem de hak arama bilincini tüm toplum bazında yaygınlaştırmıştır. “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” prensibi ile kökleşen geleneğimiz çağın en yüksek hukuk standartları ile günümüz Türkiye’sinde yeniden hayat bulmaya başlamıştır.
İnsan haklarının korunup geliştirilmesi, kamu güvenliğini tehdit eden bir unsur değil, bilakis bireylere onurlu bir yaşamın tüm koşullarını sağlaması yönüyle kamu düzeninin, huzurun ve esenliğin teminatıdır.
Tüm kurum, kuruluş, bireyler ve özellikle medya tarafından insanların insan hakları konusunda bilgilendirilmesi ve hak arama bilincinin geliştirilmesine yönelik birfırsat olarak görülmesi; insan hak ve özgürlüklerinin herkes için tüm yönleriyle korunup hayata geçirildiği bir dünyaya ulaşılması temennisiyle “10 Aralık Dünya İnsan Hakları” gününü en içten dileklerimle kutluyor, mutlu bir gelecek diliyorum.