DR.HALUK NURBAKİ’NİN MEKKE’NİN FETHİ SOHBETİ

Âlem-i Cemale intikal eden ilim ve bilim adamı hemşerimiz Onk.Dr.Haluk Nurbaki'nin, Mekke’nin fethi dolayısıyla yaptığı söyleşi:

“Bu gün fethin sırlarını konuşmak istiyorum. Fetih çok geniş bir lugata sahip olan Arapçada işgalden çok farklı amaçlı bir büyük olaydır. Özellikle feth denince Allah yolunda bir başarı akla gelir. Bu başarıların ilki Mekke’nin fethidir. Şemsi takvim itibariyle 31 Aralık’a denk gelen Mekke’nin fethi dolayısıyla bu gün konuyu Mekke’nin fethini ve bu fethin sırlarını anlatmak üzere seçtim.Takvim Nedir?

Evvela size takvim hakkında bir ufak hatırlatma yapacağım beni çok dinleyenler hatırlarlar iki türlü takvim vardır arz üzerinde. Bir tanesi şemsi yani güneşin dönüşümüne bağlı olan takvim. Bu gün halen dünyanın büyük çoğunluğunda kullanılan takvim budur. İkincisi de kameri takvimdir. Kameri takvimde milletimiz çok iyi bilir gerek ramazan dolayısıyla gerekse mübarek geceler dolayısıyla senenin belli günlerinde dönüşümlü olarak daha çok on gün fark atarak seyreden bir takvimdir. Buda kamerin hareketlerine bağlı bir takvimdir. Arz üzerindeki bir takım olaylara baktığımız zaman aslında arzın biyolojisi kameri takvimle planlanmıştır. Çiçeklerin açmasından tohumların yetişmesine kadar canlıların doğurmasına kadar hepsi kameri takvime tabidir. Bunu hepiniz farkında olmadan izlersiniz. Bütün hayvanların doğum süresi ya 21 gündür ya 28 gündür yahut onun katlarıdır. Yani haftaya tabidir. Hiçbir doğum biyolojik hadise şemsi takvime göre ayarlanmış değildir. Hepsi kameri takvime göre ayarlanmıştır. Bunun daha ilginci insan hücresinin vücut içerisindeki mitozudur ki o da kameri takvime ayarlanmıştır. Bundan dolayı da kanser tedavisi yapılırken tedavilerde duymuşsunuzdur 21. gün 28. gün 15. gün gibi belli hücre mitozlarına göre ayarlarlar. Demek ki aslında asıl takvim kameri takvimdir. Fakat kullanılışı itibariyle şemsi takvime nazaran pek pratik değildir. Yani insanlar senenin günlerini gelecek senede aynı günlerde yaşamak isteyecekleri için şemsi takvimi daha çok tercih etmişlerdir.

Mekke’nin Fethini Kutlama

Şimdi bu açıdan baktığımız takdirde 31 Aralık şemsi takvim itibariyle Mekke’nin fethine gelir. Mekke 31 Aralık da fethedilmiştir. Binaenaleyh Mekke’nin fethini tez’id etmek için elbette ki kameri takvime göre tez’id eder dualarınızı yaparsınız o ayrı bir olaydır ama dünya çapında Mekke’nin fethini tez’id etmek gerekse bayramını yapmak gerekse bunun günü 31 Aralıktır.

Mekke’nin Fethini Tüm Dünyaya kutlatmak

Geliyoruz bizim meşhur yılbaşı curcunasına. Her kafadan bir ses gelir, yılbaşında hindi kesti eğlendi gayri İslami hareketlerde bulundu diye hep yılbaşını yadırgarlar. Halbuki 31 Aralık Hristiyanlık açısından hiçbir kutsallık ihtiva etmez. Ne Hz. İsa’nın doğumudur ne Hz. İsa ile ilgili bir takım mesajların alışverişine ait bir gündür. 28Aralık’a kadar Hıristiyanlığın kutsal günleri biter 24 Aralık da başlar 28 Aralık’a kadar çeşitli günleri biter. 31 Aralık nereden çıkmış ve bu niçin yılbaşı yapılmıştır diye insanlar hala kafalarından bu sorunun cevabını bulmuş değillerdir. Çünkü 31 Aralık’ın tescil edildiği gün bir Hıristiyan kutsal gün olmadığına göre ve bir takvim değildi o gün kimse çıkıp da bir takvim değildi o gün kimse çıkıp da bir takvim yapmadı. Bu takvim benim inancıma göre Cenab-ı Hakkın fevkalade ehemmiyet verdiği Mekke’nin fethini bütün dünyaya kutlatmaktadır. Cenab-ı Hak, farkında olsun olmasın varsın yanlış hareket etsin horon tepsin, cümbüş yapsın ama Mekke’nin fethi 31 Aralıktır ve Mekke feth olduktan sonra yeni bir sene gelmiştir. Çünkü insanlığa yeni bir gün doğmuştur.

Fetih Bir Güzelleştirme Olayıdır

Sözlerimin başında söylediğim gibi fetih olayı bir işgal olayı bir askeri siyasi zapdetme olayı değildir. Fetih olayı bir güzelleştirme güzele katlama hadisedir. Bundan dolayıdır ki İslam tarihinde şüphesiz ki bütün fetihlerin ana unsuru olan Mekke’nin fethinden sonra böyle bir fetih de İstanbul’un fethinde vardır. Dikkat ederseniz fetih bir büyük olay yaratmıştır. İstanbul’un fethide bir büyük olay yaratmıştır. Binaenaleyh Mekke’nin fethindeki esrarı mümkün olduğu kadar sizlere anlatmaya çalışacağım ve ondan dolayı da hiç kızmayın yılbaşında herkes ne yapıyor diye. Ama bir Müslüman’a bir şey yakışır o gece Mekke fatihlerinin ruhlarına niyaz etmek Allah’ın bizi putlardan kurtarıp yeni İslam devletini perçinleştirdiği için Allah’a şükretmek yakışır. Hatta hatta eğer bir hediye almak aklınıza gelmişse Mekke’nin fethi diye çocuklarınıza verin evladım bu gün yeryüzünün tarihi değişti yeryüzü zulümden kurtuldu yeryüzü putlara tapıyordu yeryüzü zalimlere tabi idi bu zulme son verildi. Bunun hatırası olarak sana şunu aldım dahi diyebilirsiniz. Bu ne bir Hıristiyan geleneğidir ne yılbaşına uyumdur. Ama dünya inşallah yakın zamanda daha iyi öğrenecek ki farkına varmadan bin senedir Mekke’nin fethini kutlamaktadır. Ve bunu Allah istemiştir. Bunu yalnız Mekke’nin fethine ait bir tarih olsaydı bunu belki Haluk hoca amma da yakıştırdın diyebilirdiniz. Ama bütün yüce günlerimizin, fevkalade önemli günlerimizin dünya tarafından kutlandığının bilmem farkında mısınız? Mesela 21 Nisan on sene evvel yeniden doğuş günü olarak ilan edildi. Efendimizin kameri ayda yeryüzüne teşriflerinin yıl dönümü olan bir gündür. O gün Fahr-i Kainat Efendimizin yeryüzüne teşriflerinin şemsi aydaki günüdür. Büyük millet meclisi açılırken de özellikle bekletilmiştir. 23 Nisan’a aslında 21 veya 22 Nisan da açılacakken cumaya rast getirmek bakımından 23 Nisan’da açılmıştır ve efendimizin doğum günüyle irtibat kurup uğurlu hayırlı ve ebedi olması için bu meclisin bugün seçilmiştir.

Bütün Güzellikler Allah’ın Emriyledir

Demek ki farkında olmadan bir başka insanoğlu çıkıp efendimizin doğum gününü dünyanın kurtuluş günü olarak bütün dünyaya yaygın bir kutlama içindedir. Hz. Fatıma annemizin doğum günü kadınlar günü olarak tanınmıştır. Bunların hepsi tesadüfler değildir. Bunlar Allah’ın indinde itibar kazanmış İslam’ı yüce noktaların bütün insanlara farklı kanallardan yansıtılmasıdır. Allah kendisi istemiştir bu günlerin kutlanmasını çeşitli insanlara başka pencereden başka zevklerin ardından yansıtmıştır. İnsanoğlu teknolojik gelişmeleri sanır ki eğlence olsun daha iyi hoplayıp zıplasınlar diye yapıldı sanırlar. Halbuki hiçbir zaman öyle değildir. Bir televizyonun keşfi sanıyor musunuz ki dört tane soytarının göbek atmasının evlerde seyredilmesi içindir, hayır. Bu gün dikkat edin bakın ramazanda Mekke’de kılınan bir teravihi evlerinizde aynen yaşayabiliyorsunuz. Allah’ın bu coşkuyu bütün yeryüzüne yaymak için bu teknolojik gelişmeye fırsat vermiştir. Binaenaleyh yeryüzünde olan bütün güzellikler Allah’ın emri iradesiyledir. Bunu çirkinleştirip saptıranlar ise o saptırmanın içerisinde kendi kendilerini imha ederler yoksa şuna inanınız ki televizyonun keşfinden sonra çağrı filimi ünlü Antony Ounk’in oynadığı çağrı filmi yeryüzünde 150 milyon kişinin Müslüman olmasına sebep olmuştur. Binaenaleyh o teknolojik gelişmeyi siz zannetmeyiniz ki kendi amalinizle kurarsanız mutlaka Cenab-ı Hakkın asıl malı olan inananlara hizmet amacını güder. İşte yine tekrar üzerinde duruyorum 31 Aralık’ta böyle bütün dünyaya gerçekten sene başı olacak bir günü tanıtmıştır.

Bu günün sırları inşallah önümüzdeki en kuytu köşelerinde bütün canlılığıyla belirmesiyle daha iyi anlaşılacaktır.

Puta tapmak

Şimdi tekrar dönüyoruz Mekke’nin fethine. Aşağı yukarı 1400 sene evvel şu saatlerde Medine’de Müslümanlar son hazırlıklarını tamamladılar. Bu akşam yola çıkacaklardı. Bütün Müslümanlar dış plan itibariyle bir savaşın İslamiyet’e karşı çıkan bir takım grupların yok edilmesi için bir son imha savaşının hazırlığı içindeydiler. Ama Medine’de Mescid-i Nebevi’de Efendimizin hazırladığı Ashabı Güzin dediğimiz yakın dostlarıyla ayrı bir sistem vardı. Bu sistem bu toplanan ordunun bu güçlerin Mekke’deki küfrü sona erdirmek vazifesiyle yüklü olduğunu kabul etmekle beraber asıl görevinin tevhidi sağlamak olduğunun putların yıkılacağını ve yeryüzünde Allahtan gayrıya tapmanın sona ereceğini anlatmıştı. Efendimiz ve Mekke’nin fethinin amacı oradaki dört tane yalın ayağın kafasını kesmek değil putları yok etmekti. Çünkü insanlık için en büyük yüz karası Allahtan başkasına tapmaktır. Ne vesile ile olursa olsun hangi mazeretle olursa olsun bir şahsın bir sevginin bir gücün Allah’a benzetilerek ona tapmak insanlar için en büyük yüz karasıdır. Bu yüz karası sanıldığı gibi on dört asır evvel Mekke’deki dört tane şaşkına ait bir yanlışlık değildir. Bütün insanoğlu o asırdan öncede o asırdan günümüze kadarda hatta günümüzde de hala puta tapmayı terk etmemiştir. Çünkü Allah’a iman ve ona kulluk etmek put kavramının kaldırılması insanı mutlak insan yapar. En basiti biliyorsunuz sureyi Bakara’da geniş anlatılan buzağı misalinde olduğu gibi en kötü put para ve altın putudur. Hala insanlar para ve altın putuna tapmaktadırlar ve sonrada kendilerini Allah’a inandık diye teselli etmektedir. Kendi kendinize şapkanızı önünüze koyup bir bakın para ve puta tapmasanız ne kadar güzel insan olursunuz. Cennete nasıl güzel yerleşirsiniz. Herkes bunu tespit edebilir. Alim olmaya kitap okumaya falan hiç lüzum yoktur. Bizim ayağımıza çengel olan bizi insanlıktan uzaklaştıran bizi en mükemmel hale gelmekten uzaklaştıran şey farkında olmayarak taptığımız putlardır.

İşte 31 Aralıkda putlara son verilme törenidir. Bu törenin ayrıntılarını birazdan size anlatacağım.

Kalbimiz Kabe gibidir

Efendimizin fethi dolayısıyla çok büyük amaçlarından bir tanesi de kan akmamsıydı. Mekke’nin fethi sırasında kan akmasın istedi Efendimiz. Çünkü Rabbine karşı putları yok eden büyük bir operasyonun içerisinde kan bulunmasın istedi ve nitekim bunda muaffak oldu. Bildiğiniz gibi Mekke’nin fethinde bir damla kan akmadı. Efendimiz asıl fethin putların yok edilmesi olduğunu biliyordu. Siz orada evlerin köşelerinde saklanmış birkaç tane şaşkınla ne uğraşıyorsunuz. Asıl insanları yok eden, insanları perişan eden hadise bu putlardır. Nedir Kabe biliyorsunuz. Hz. İbrahim tarafından vahdet tevhid için kurulmuş bir işarettir. Bu işareti insanlar zamanla kendi putları ile doldurmuşlardır. Bu neye benzer biliyor musunuz gönle benzer. Allah gönlümüzü kendisi misafir olmak için yaratmıştır. Kalbimizi güzellikleri hissetmemiz sevgileri yaşamamız için yaratmıştır. Biz onları küçük yaştan beri almışız içine envai çeşit pislik doldurarak, envai çeşit put doldurarak kalbimizin güzelliklerini kaybetmişizdir. İşte bu kaybettiğimiz güzelliklerin sonunda Mekke’nin Ebu Sayfan Ebu Cehil dönemindeki kâbesine dönmüştür. Kalbinizi 31 Aralık’ta Allah rızası için onların sırrına sığınarak putlardan temizleyin. Mekke’nin putlardan temizlemesi bir hikâye değildir, pehlivan tefrikası değildir. Devamlı surette Haccın emredilmesinin sebebi de o güzelliği yaşayarak kendi gönlündeki putların kırılmasını yok edilmesini sağlamaktır. Şimdi bu perspektif içerisinde size evvela Mekke’nin fethiyle ilgili manevi bir pencere seyrettireceğim ondan sonrada Mekke’deki putların yok edilmesinde ne yapmamız lazım gelir? Bunları söylemeye çalışacağım ki, siz böylece bu yıl ki 31 Aralık’a hazırlanın.

Mekke’nin biliyorsunuz tepe kısımlarında İslam mücahitleri toplandığı zaman takriben 10 bin kişiye ulaştı. Çünkü Mekke’den çıkışta 4 – 5 bin kişi iken yolda katılan diğer Müslüman kavimlerle birlikte 10 bin kişiye ulaştı İslam ordusu ve Mekke’nin etrafındaki dağlarda bir ateş yaktılar. Bu çok meşhur ateş yakma olayıdır. Çünkü her birisi bu ışığı yaktığı zaman Efendimizin muradı yerine gelsin Mekke şehrinde herhangi bir lüzumsuz direniş olmasın diye bu ateşleri yaktırdı Efendimiz. Bu kuvveti görsünler de lüzumsuz yalınayaklık yapmasınlar, direnmesinler diye. Bu ateşler yakıldığı zaman gerçekten Mekke’de oturan kafirler hadiseyi seyrettikleri zaman işin azametinin farkına vardılar ki böyle bir kuvvetin karşısında direnilmez. Böyle bir kuvvetin karşısında direnmek ahmaklık olur. Ebu Sayfan başta olmak üzere o zamanın döküntü kalmış müşrikleri kalmıştır. (Çünkü müşriklerin büyük kısmı bedir’de yok edilmiştir ondan sonra kalan tek tük kısımları da yani iri başları yine savaşlarda yok edilmiştir. Aşağı yukarı son safhada bir tek Ebu Sayfan kalmıştır.)

İlim ve ibadet meşaleleri

Bu görüntü mukameveti yaklaştırmak için Efendimizin tercih ettiği büyük bir askeri deha operasyonuydu. Bu görüntüyü simgeledi. Şimdi hep bunlardan ibret alacağız. Biz de gönlümüzdeki putları yıkmak için ibadetlerimizle ilmimizle bu ışığı temsil eden bir hazırlık yapmamız lazım. Gönül putları kolay kolay yıkılmaz. Tıpkı Efendimizin Mekke’nin fethi ordusunda tanzim ettiği operasyondaki ilkeler çerçevesinde onların meşalelerini ne ile taklit edeceğiz? Kendimizin gönlündeki putları yıkmak için ilmin ve ibadetlerin meşalelerini yakacağız. Aynen böyle hazırlık yapmadan gönlümüzdeki putları yıkamazsınız. Tanışdığım tanışmadığım pek çok kimse nefsinden şikayet eder. Hayatın içinden çıkılmaz bir dalında ki bocalamasından şikayet eder. Sebebi nedir? Gönül kabesi puttan temizlenmemiştir. Gönül kabesinin putlardan temizlenmesi için mutlaka Efendimizin çizdiği büyük stratejiyi çok iyi bilmemiz lazım gelir ki bu stratejinin bir kanadı ışık ışık şeytanı ürkütecek , şeytanı korkutacak ve direnmesini yok edecek meşalelerin yakılmasıdır. Bu meşaleler ilim ve ibadet meşaleleridir. Bunları gönlümüzün etrafında yaktığımız takdirde gönlünüzdeki putları yıkmak için ilk hazırlığı yapmış olursunuz. Çünkü şeytan paniğe düşer. Nefsinizde paniğe düşer. Sizdeki ibadet ve ilim ışıklarını gördükçe içindeki yıkılacak putlara karşı itiraz mecali kalmaz. Unutmayın Efendimizin Mekke’yi fethetmesindeki gösterdiği işaret çok önemlidir.

Cafer-i Tayyar’ın ekmeği

İkinci büyük aşama bir manevi işaret istedi Efendimiz Mekke’nin fethi tevhidin yeryüzüne kesin olarak yerleştirilmesi anlamına gelen bu operasyonda bir manevi kıvılcım istedi. Bu kıvılcımı bütün yakın dostlarına ashabına hatta uzaktakilere de göstermek istedi anlayabilen anlasın diye. Ne yaptı? Caferi Tayyar hazretlerini çağırdı ve “bir ekmek pişir de yiyelim” dedi. Caferi Tayyar hazretleri de gerçekten bir ekmek yaptı ve o yaptığı ekmeğin diğer guruplar tarafından da takliden yapılmasını emretti Efendimiz. Ne oldu biliyor musunuz? O sırada bir koku geldi ekmek kokusu. Efendimiz yakın dostlarına, gönüldaşlarına bakın bakalım burada bir değişim var mı? Bir fevkaladelik var mı, nedir bu ekmeğin kokusu? Aman ya Resuallah biz bu yaşa geldik bunca ekmek yedik böyle bir ekmek kokusu görmedik dediler. O zaman içiniz rahat etsin bu koku cennetten geldi buyurdu. Hatta Mekke’nin içerisinde bulunanlar ki aşağı yukarı aralarında dört beş bin metre mesafe vardı. Mesela Ebu Süfyan’ın evine ekmek kokusu geldi. Demek ki bir manevi esrarında yetişmesi lazım putların temizlenmesi için. Ki bu ekmek kokusu için Efendimiz o sırada kendi yanında bulunmayan askeri stratejik görev itibari ile uzaklarda olan çok sevdiği ashablarını tek tek çağırdı bu ekmekten bir lokma alsınlar bir daha bulamazlar dedi. Onlar da geldiler o ekmekten yemek şerefinde beraber oldular. O sırada o ekmeğin kokusunun ilk tesirini gösterdiği yerlerden bir tanesi Ebu Sufyan oldu. Ebu Sufyan zaten manasız direncinin ezikliği altında ezilip duruyordu. Ben gidip bir konuşayım da savaşsız teslim edelim anlaşalım gibi bir ilkeyle Resulullahın huzuruna gelmek istedi ve geldi.

Geldiği zaman iki önemli şahıs vardı o sırada. Birisi Bilali Habeşi birisi Halid İbni Velid. Dedi ki ben konuşmaya geldim aslında sizin ateşlerinizi gördüm. Ateşlerinizi gördüm kudretinizi anladım, başarınızı anladım ekmeğinizi kokusunu aldım şehri yağma etmeyeceğinizi, talan etmeyeceğinizi anladım, merhametinizi sevdim binaenaleyh sizin için Mekke şehri hazır. Aslında bende yanlış hareket etmişim ama kafamda bazı takıntılar var dedi. Bunun üzerine Halit İbni Velid dedi ki “Artık o takıntılar ancak senin boynun kesilerek gider” dedi ve kılıcını çıkardı. Ebu Sufyan’ın boynunu koparacaktı. Bilali Habeşi hazretleri bileğine sarıldı “ Halit yanlış yapıyorsun hidayet, iman Allah’ın lütfettiği bir sırdır. Kime ne zaman hangi koşulda vereceğini Allah bilir. Henüz bu noktaya gelmemişse yanlış yapıyorsun. Dışarıdan müdahale edilmez imana, iman ettiği zamanda kimin daha üstün olduğunu Cenab-ı Hak tayin eder. En geç iman edebilir ama en üstün olabilir. Binaenaleyh yanlış hareket etme demiştir. İşte bu cümle Ebu Sufyan’ı ters yüz etti. Vahh vahh dedi biz şimdiye kadar sizi hakir gördük hele seni Bilal bir siyahi köle olarak gördüm. Yahu ben yıllarca dinlediğim alimlerden bu kadar enfes söz işitmedim. Sen başlı başına bir mektep olmuşsun. Yepyeni bir dünyanın kapılarını açıyorsun. Bilal de dedi ki biz de mektep kurma liderlik filan yoktur Rabbim ne söyletirse onu söyleriz. Rabbim şu anda bunu murat etmiş bana söyletti dedi ve bunun üzerine de Ebu Sufyan kelimeyi şahadet getirip müslüman oldu.

İslam yücelerinin fonksiyonu

İşte burada demin size konuşmanın başında anlattığım gönüllerinizdeki putları temizleme fonksiyonun bir inceliği var. Burada Ebu Süfyan nefsi temsil eder. Gönüllerinizi puttan temizlemek için nefsinizi teslim alacaksınız. Nefsinizi nasıl teslim alacaksınız? Evvela nefsiniz imanın yüceliğini Allah kudretinin yenilmezliğini insaf ile kabul edecek Ebu Süfyan’ın yaptığı gibi ne diyor bu kuvvet, neden yenilmez ve bu kadar güçlü demek gerekir. İkincisi çok daha önemli bir şey ekmek kokusu almıştı. Allah hepinize nasip etsin. Manevi koku alacaksınız. Manevi koku almadan Ebu Süfyan Müslüman olmazdı. O ekmekten Ebu Süfyan istedi vermediler. Kokusunu aldın yeter ama o koku imana getirdi. Biz bu çağda bu şartlar içerisinde bu kokuyu nasıl alacağız? İslam yücelerini yaşayarak. İki yıldır nefes tüketerek size anlatmak istediğim İslam anneleri ve İslam yüceleri işte o ekmeğin kokusunu taşır. İnşallah yakında kitap halinde çıkacak alın okuyun. Öyle böyle okumayın, her gün okuyun. Her gün okuyun o kokuyu yakalayana kadar. O kokuyu yakalayın ve inşallah gönlünüzdeki putları yok edin. Evlat putu, çevre putu, gelecek putu, acaba yarınım ne olacak ki putu, enflasyon putu, hainlerden korku putu hepsi biter. O kokuyu alacaksınız o ekmeğin kokusu çok önemlidir. Çünkü Efendimizin Mekke’nin fethinde çizdiği plana bazı askeri şahıslar bakarlar da Mekke’nin fethi için ne mükemmel plandır derler. Mesele yalnız bir askeri hareket planı değildir. Bir manevi hareket plandır. Çok büyük bir şeydir Mekke’nin fethi bir manevi hareket planıdır. Gönüllerinizi Allah rızası için insafla temiz edin. Allah’a layık olmayan gönül putuyla dolduğunuzu ve İslamiyetten önceki kabenin durumunda olduğunuzu düşünün. Kabe, içindeki putlardan hiçbir şey kaybetmezdi. Nitekim kaybetmedi. Para putu, evlat putu, çevre putu ne aklınıza geliyorsa dolduruyorsunuz hatta akıl putu. Aklı kendinize put yapabilirsiniz. Benim aklım böyle kesiyor, böyle olacak dediniz mi bu puttur. Rabbim bana doğrusunu göstersin diyeceksiniz. Bunun içinde Mekke’nin fethi gerekir. Mekke’nin fethi ile gönlün putlardan arınması gerekir. Bunun için operasyonun iki safhasını anlattım şimdi üçüncü safhasını anlatacağım.

Evvela Cenab-ı Hakkın kudreti ilahisini mutlaka tasdik edeceksiniz, kainatı seveceksiniz. Seveceksiniz ki, tohumlardan filizlerin nasıl çıktığını seyredeceksiniz. O minicik hayvanların nasıl becerilerle Allah’ın hizmetinde olduğunu seyredeceksiniz. Na mütenahi galaksilerin birbiri içerisinden geçip bir tek taşı oynatmadan Allah zikrine devam ettiğini seyredeceksiniz. Bu işte sizin ışık ışık yaktığınız Cenab-ı Hakka teslim olma operasyonunun birinci safhasıdır. İkinci safhası da gönlünüzde bir koku arayacaksınız. Bu koku İslam yücelerine sımsıkı bağlanmak onların o güzel öykülerini dinleyerek o güzelliklere sığınmakla olacaktır.

Şimdi üçüncü safha biliyorsunuz putların yıkılması sahasıdır. Mekke’ye girdikten sonra İslam orduları hiçbir operasyon yapmadan Kabe’ye gittiler putları kırmaya başladılar. Bu bir semboldü. Onlar ne enayi adamlarmış Hubele tapıyorlarmış bilmem felana tapıyorlarmış. Bir insanda bu kadar enayilik olur mu, yaptığı şeye tapar mıderiz değil mi? Peki sen kendi doğurduğun çocuğa tapmıyor musun? Allah’ın verdiği aklı kendine ait zannedip tapmıyor musun? Üç kuruş paraya tapmıyor musun? Adamları eleştirirken evvela kendini eleştir. Binaenaleyh Fahr-i Kainat Efendimiz şiddeti bir şekilde Mekke’nin putlarını kırma girişimine başladı. Bu girişimde de yine anahtar sözcük Hz. Ali’yi yardımcı seçti. Unutmayın gönül putlarını kıracağınız zaman zaafa uğradınız mı, Hz. Ali’den imdat isteyin. Çünkü o Mekke’nin fethinde o putların kırılmasında Efendimiz tarafından görevlendirilmiş o şerefli hadiseyi yerine getirmiştir. Dünyaya, maddeye tapmamak, rağbet etmemek, hiçbir şeye ehemmiyet vermemek üzerindeki yaklaşımını bizzat halifeliği sırasında icra etmiştir.

“Aman ne olur felan yere biraz becerikli vali gönder halk biraz korksun da bizi desteklesin” dedikleri zaman “ Ben dünyaya tapmam o becerikli dediğiniz vali, dünya valisidir. Benim gönderdiğim insan İslam alimidir. O İslam alimine ister inanırlar beni desteklerler istemezlerse kendileri bilir. Ben dünyayı talakı selaseyle, kesin kararla boşadım. Tekrar dünyaya dönersem zina işlerim” diyen o büyük manevi gücün eteklerine sığınmak lazım.

Nasıl insan olunur?

Bu operasyonun tamamlanmasıyla birlikte gönül putların kırılmasıyla birlikte insan insan olur. İnsan gönlündeki putları kırmadıkça içerisindeki dünya arzularını vahşi bir hayvan gibi yaşattıkça envai çeşit çelişkiler içerisinde, envai çeşit perişanlılar içerisinde yaşar. Ne yazık ki şu son günlerde bana çok dokunuyor “Efendim toplum kirlendi temizleyelim” diyorlar. Yahu kaç senedir kirlettiniz bu toplumu? Herkesin gönlüne put diktiniz. İslam’dan ayırdınız. Bundan daha büyük kirlilik olur mu? Utanıyor musunuz? Şimdi iki tane adam çıktı da bilmem ne yaptı diye kirli demeye getiriyorlar. Kirliliğin bizzat kendisi sizsiniz. Kafasında İslamiyet’e karşı olarak yaşayan adam bizzat kirlidir. Allah şerlerinden kurtarsın cemaati.

Size Mekke’nin fethinde kullanacağınız güçler içerisinde sizi gönül putundan ayıracak olan İslam yücelerinin hayatlarını çok iyi okuyarak tekrar tekrar onlara sığınarak ekmeğin kokusunu bulun dedim.

Habeşistan göçü ve Mekke çölü

Şimdi size bu ekmeğin kokusunun en kolay alınacağı bir misal vermek istiyorum. Biliyorsunuz İslamiyet ilk kurulduğu zaman köleler fakirler daha çok rağbet ettiler memleketin hali vakti yerinde kişileri elinde kuvvet kudret olan sınıf İslamiyet’e karşı çıktılar. İslamiyet’in Mekke’de ilk çektiği zorluklar (12 sene dile kolay) 12 sene İslamiyet 150 kişi ile idare etti. O 150 kişi var ya eğer biz müminsek bu gün (inşallah Allah kabul etsin) İslamiyet ile teşerrüf etmişsek o 150 kişinin sayesinde. Eğer onlar bıraksaydı bu davayı, bu dava biterdi. Allah kaldırırdı bu davayı. O 150 kişinin omuzları üzerine öyle bir dava çöktü ki. Küfrün bütün vahşeti o zaman ki dünya ölçüleri içerisinde bütün kuvvetler siyasi kuvvetler, para kuvvetleri, toplumun etkileri, çoluk çocuk derdi, eşlerin derdi ne aklınıza geliyorsa bütün bu kaos o 150 kişinin omzuna çöktü. Biliyorsunuz hepsini dövdüler kemiklerini kırdılar. Bir kısmını şehit ettiler. Daha önemlisi iki önemli gurup İslam bayrağını iki köşede dalgalandırdı. Bunlardan bir tanesi Habeşistan’a hicret eden guruptur. Birisi de Mekke çölüne sürülen guruptur. Bu iki gurup İslam bayrağını bırakmadı. Bir yangın düşünün ki her taraf yanıyor. Çoluğunuz çocuğunuz yanıyor, siz de tutuşmuşsunuz. Fakat o bayrağı alıp elinizde gezdiriyorsunuz. İşte bu iki gurup böyle bir guruptu. Mekke çöllerine sürülenler Allah’ın bütün güzelliklerini sergilediği müthiş bir alemin ayrı bir sırrıdır. Mekke çöllerine sürülen kardeşlerimiz isimsiz İslam kahramanlarıdır ve bu kahramanlar olmasaydı kesinlikle biz yoktuk. Cenab-ı Hak çoktan dünyanın fermuarını kapatmıştı. Fahr-i Kainat Efendimizi tevhit sırrıyla yeryüzüne gönderdikten sonra ona destekçi olarak verdiği insanların en büyük gurubu Mekke çöllerine sürülenlerdir. Çoluğundan çocuğundan kopardılar üzerine bir tek bir şey almadan Mekke çölüne sürüldüler. Aşağı yıkarı üç sene 70 derece güneş altında bir tek çarşafı bir kazığın üzerine koyarak yanmamak için kurdukları bir buçuk metre çadır içerisinde yaşadılar. Aç susuz ve güneş altında. Bu küfür için büyük bir imtihan sahnesi açmışlardır. Her gün adam gönderiyorlardı. Döndükleri takdirde hepsine ev hazır iş hazır para hazır çoluğu çocuğu hazır isterse başka çoluk çocuk hazır yalnız iki çift söz için üç sene bir kişi dönmedi. Onlar bu güneşin altında cayır cayır yanarken her gün Ebu Cehil ve yandaşları büyük bir ümitle yok mu dönen diye bağrışıyorlardı. Her sabah gelen habercilerin cevabı tekti. Hayır kimse dönmüyor. Allah diyorlar, Muhammed diyorlar başka bir şey demiyorlar.

Peki aç değiller mi? Açlar. Susuz değiller mi? Susuzlar. Şimdi buradaki sayılar 150 civarında olan bu isimsiz Allah kahramanlarının sırrını anlamanız için iki işaret vermek istiyorum. Bunlardan bir tanesi Efendimiz bütün malını mülkünü elindeki paranın tümünü bu 150 kişiye karaborsa su ve ekmek almak için harcadı. Yani Efendimize Hz. Hatice kanalıyla intikal eden o büyük servet bu insanlar o kadar mühimdi ki son kuruşuna kadar harcadı. İşte Fahr-i Kainat Efendimiz son kuruşuna kadar bitmesinin hüznü içerisindeydi, onlara yardımın su ve ekmeğin gitmeyeceğinin ıstırabına kapılmıştı.

Bakın buradan size bir misal vereceğim. Aynı günlerde Efendimiz bu yüreği yananları düşündüğü sırada hikmeti ilahi bu ya Efendimize miraç zuhur etti. Efendimizin miracı bu günlerde oldu. Miraçta Efendimizin ne biçim ağırlandığını, bütün alemlerin güzelliklerinin bizim aklımızın erdiği kadar cennetin galaksilerin aklınıza ne geliyorsa bin bir ışığın bin bir sevdanın seyrettiği bütün alemleri gezdi. Allah dedi ki “ Bunların hepsi senin habibim” Artık yüreği yanmış Fahr-i Kainat Efendimizin o Mekke’nin çölünden anlatamamış davayı gibi ızdırap içindeyken hangisini istiyorsan bu alemlere gel yerleş. Ne istersen hepsi senin dedi. Fahr-i Kainat Efendimiz dedi ki beni Mekke çölündeki müminlerin yanına gönder Ya Rabbi. Buradaki azametin sırrını iyi anlayın. Çünkü Fahr-i Kainat Efendimiz kudreti ilahinin ve mana sırrının özünde gizli bir yüceliktir. Çünkü neden o 150 kişi var ya 150 sinin gönlüne Allah tecelli etmiştir. Kesin bu. Her birisi kalpleri attıkça Cenab-ı Hakkı temsil ediyorlardı. Fahr-i Kainat Efendimiz bütün bu kesret aleminin ışığı altında “ben senin nerede gizli olduğunu biliyorum Ya Rabbi, sen bu gönüllerde gizlisin ben bu gönüllerdeki ışığa döneceğim”diyordu. Unutmayın onları. Her gün okuyun Mekke çölüne sürülen mümin kardeşlerimize onlar bir daha ele geçecek kıymetler değildir. Hem bu zor hayatı yaşayıp da karşısına konulan o saltanata elinin tersiyle 3 sene hayır diyen muhteşem bir topluluktur. Fahr-i Kainat Efendimiz Huneyn Harbi sırasında Hz. Şeyma süt kardeşi bir vesileyle Fahr-i Kainat Efendimizi ziyarete geldiğinde herkes kabul edecek mi etmeyecek mi derken (çünkü Hz. Şeyma’nın kavmide Huneynde düşman tarafında savaşmıştı) bir tereddüt geçirmişlerdi. Ama dediler ki Şeyma’yı çok sever kabul eder. Şeyma içeriye girdiği zaman ( bunu da İkrim’e anlatıyor Ebu Cehil’in oğlu). Çünkü İkrime Mekke’nin fethinden 5 – 6 sene evvel müslüman olduğu için o Mekke’nin fethinden sonra müslüman olan guruptan değil. Ondan sonrasında iş yok kafanıza koyun ayette söylüyor. Mekke’nin fethinden önce Ebu Sufyan’a lütfetmiş son fırsatı vermiş. Ebu Sufyan Mekke’nin fethinden önce müslüman olmuş. İşte Hz. Şeyma geldiği zaman diyor İkrim’e o kadar tesir altında kalmış ki Resulullah ayağa kalktı diyor. Hepimiz yadırgadık çadırda bulunanlar şaşırınca Efendimiz dedi ki Şeyma atına atlayıp bedevi çadırlarında dolaştı türkü söyledi para topladı ve parayla buğday alıp Mekke çöllerine getirdi. Bunun için onun yüceliğini size anlatamam diyor.

Bakınız Mekke çölündeki o yücelerin sırrını Efendimiz böyle naklediyor. Ondan sonra ne istiyorsun Şeyma dedi. Esirlere biraz iyi muamele edilse bizim akrabalarımızda var esirler arasında deyince İkrimi’ye dedi ki hepsini serbest bırakın dedi. Halbuki o zamanki mutat içerisinde ya diyet verecekler ya çalışarak ödeyecekler esirlik ceremesini. Buna rağmen Efendimiz hepsini serbest bırak İkrime dedi.

Onun üzerine Şeyma memnun değildi yine de kederliydi. Efendimiz niçin memnun değilsin ya Şeyma dedi. Oda ya Resulallah onları madde esaretinden kurtardın fakat onların hepsi nefisinin esiri diyerek cevap verdi. Ne istiyorsun Şeyma dedi Efendimiz? Öyle bir coşkuya geldi ki diyor İkrime. Fahr-i Kainat Efendimiz için o Mekke çölüne sürülen o muhteşem insanlara çöl çadırlarında türkü söyleyen çok cesur bir hanımefendiydi. Hz. Şeyma kılıcının önünde perande atardı herkes oralarda şarkı söyleyip para toplayarak çöldeki kardeşlerine buğday götüren Şeyma’yı “Peki Şeyma ne istiyorsun” deyince sen merhametlilerin merhametlisisin ya Resulallah sen bilirsin ne yapacağını dedi. Onun üzerine de Resulallah Efendimiz Şeyma sen o çöldekilere yardım ettin bende senin ricanı yere düşürmeyeceğim dedi. Hepsinin esaretlerini salıveriyorum dedi. O anda diyor İkrime 3 bin metre ötedeki o esirler arasında hiç kimsenin haberi yoktu o operasyondan. Esirlerin de haberi yok bunlar konuşma safhasından daha hep bir ağızdan Allahu Ekber sesi duydum diyor. İşte Mekke çölündeki o muhteşem yücelerin sırrı böyle bir hikmettir. Onların sayesinde 7 bin kişi nefsinin esaretinden kurtuldu derken inşaallah bu memlekette yaşayan iyi niyetle İslamiyet’e heves eden en azından rağbet eden en azından karşı çıkmayan insanları nefis esaretinden kurtarsın. Hakiki müminlerin feth memleketi yapsın inşallah.

Allah hepinizden razı olsun. Şimdi Mekke çöllerindeki kardeşlerimize bir fatiha niyaz edelim