AYAKLARI KISA…
 
Yalan doğumla başlar:
 
İnsan kırmızı suratıyla doğup etrafa boş boş bakarken daha, karşılaştığı ilk şey “Nasıl da ebesini tanıdı” yalanıdır...

Üç dört yaşına geldiğinde “Aman da ne kadar akıllı, maşallah” yalanı gelir...

Biraz daha büyüyüp de aptal olduğu anlaşıldığında ikinci yalan yetişir:
“Hayret, çocukken çok akıllıydı...”

Yalan “Bizde yalan yok” diye başlar..
 
Bir başkanın yalanı altı çeşit:
“Seni işe alacağız, biraz sabret” yalanı, bu küçük yalan...
“Ne haram yerim, ne yediririm..” yalanı, bu büyük yalan...
“Benim kapasitem memlekete büyük geliyor..” yalanı, bu kuyruklu yalan...
“Geçen dönemden daha çok hizmet verdik..” yalanı, bu beyaz yalan...
“Ben kızlarla filan gezmedim..” yalanı, bu pembe yalan..
“Bizi yıpratmaya çalışıyorlar, güçleri yetmez..” bu kürsüden söylediği yalan da, siyasi beyan….

Ya da adını siz koyun: palavra, balon, savurma, sallama, üfürük, fasa fiso, iftira, uyduruk ...
Yalanına göre artık...

Herkes yalan söylese bile iyi yalan söylemek aslında bir sanattır...
Bir başkan var ki; büyük yalancı, sanatkâr yani...
Yalan olduğunu bildiği halde, kendisi bile kendi yalanına inanıyor.
Yalan söyleyince yüzü de kızarmıyor…
Diyeceğim o ki:
Bunun kadar yalancı görmedim...
O’na; yardakçıları inanıyor…
Bir de kafa sallayan sağırlar…
İçki masalarında uçar birbirlerini ağırlar…
Başkan “düzlüğe çıkıyoruz” diyor...
Geri geri tepetaklak giderken, körler, sağırlar;
Düzlüğe çıkacağına inanıyor…
Külliyen yalan…
Başkan unutmamalı ki; yalanın ayakları kısadır, çok koşar, geri gider…
Sorun Ahmet Efendilere!
YADIRGAMA…
Bayramın son günü şehit haberleri ile millet yasa boğulmuşken…
Bir otelde Bülent Hanım 600 kişiye konser vermiş…
Ocaklara ateş düşmüşken, eğlenenler kimlerdi acaba?
Yorum sizin… 
Editör: Haber Merkezi