Valimiz duyarsız kalmayacaktır

Geçen hafta Halk Sağlığı Müdürlüğündeki olay ile Kamu Hastanelerinde yaşanan ve yaşanmaya devam PRP konusunu yazmıştım.
Pek çok okurum aradı, hem teşekkür ettiler hem de başka hususları da aktardılar.
Meğer ne kadar çok rahatsız olan varmış bu konudan.
Biz yazdıkça bilgi belge akıyor.
Mesela AKÜ’de bu PRP uygulaması için santrafüj yokmuş.
Bir doktor arkadaşa sordum bu aletin fiyatını.
Bin- iki bin TL kadar’ dedi.
Neden sorduğumu sordu, AKÜ’de yokmuş o nedenle sordum dedim.
Güldü.
Neden güldün dedim, anlatmadı gülme nedenini ama bir şey söyledi.
AKÜ’de yoksa ben hediye edeyim onlara. Gerçekten PRP uygulaması yapmak istiyorlarsa’ dedi.
**
Araya hafta sonu girdi. Acaba Valimiz Aziz Yıldırım bu konuda ne yaptı?
Kendisinin böyle konulara kesinlikle duyarsız kalmayacağını biliyoruz.
**
Bu arada Halk Sağlığının başında bulunan Dr. Lütfü Akgün’ün yazım sonrasında epey sinirlendiğini söyledi kuşlar.
Sinir iyi değildir doktorum.
Sakin ol.
Elin ayağın titremesin.
O yaşam merkezine git bence. Biraz spor yap.
Açılırsın.
Sık biraz daha dişini.
Şunun şurasında kaç gün kaldı dimi.
Bu tür görevler senin sağlığını etkiliyor gerçekten.
Bitmez insanların derdi, stresi.
Seni de geriyor bu haller.
Sık biraz daha dişini.
Sayılı gün çabuk geçer.
Ayrıca yazdıklarımda en ufak bir yanlış varsa ver cevabını, aynen yayınlayalım.
Ama biliyorsun ki eksiği var fazlası yok.
Masaları yumruklamalar falan da olmuş sanırım. Kuşlar öyle söyledi.
Hem bu kuşlar son derece teknolojikmiş. Ses ve görüntü alma özellikleri de varmış bu kuşların.
Sinirlenme doktorum.
Halkın sağlığı için kurulmuş olan bir teşkilatın başındaki insanın öncelikle kendi sağlığına dikkat etmesi lazım. Önce kendisi sağlıklı olacak ki, vatandaşa daha iyi hizmet edebilsin dimi. Sen sinirlenme, sorumlu olduğun insanlara sakin sakin davran ki, herkeste seni örnek alsın doktorum.
 
***
***
 
Çalışan Gazeteciler Günü
Bugün 10 Ocak.
Dünya Çalışan Gazeteciler Günü.
Hem bu günü anlatayım, hem de Afyonkarahisar’daki basının bazı gerçeklerinden bahsedeyim bugün sizlere.
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, 1961’den beri Ülkemizde kutlanıyor.
Bir kısım medya mensubuna göre sadece Türkiye’ye özgü bir kutlama günü, bir kısım medya mensubuna göre de ‘Dünya Çalışan Gazeteciler Günü’.
Deliye her gün bayram demişler ya, biz gazetecilerin de pek akıllı oldukları söylenemeyeceğine göre bize de her gün bayram gibi desek yeridir. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününün yanı sıra bir de 24 Temmuz’da kutladığımız Basın Bayramı var.
24 Temmuz’da basından sansürün kaldırılışının yıldönümü olarak kutlanmakta.
Önce bugünün, yani 10 Ocak gününün Türkiye’de neden kutlandığından bahsedeyim.
Bu gün 1961-1971 yılları arasında Çalışan Gazeteciler Bayramı olarak kutlanırken, 1971 yılında askeri müdahalenin ardından ülkemizdeki gazete çalışanlarının bazı haklarının geri alınması üzerine de kutlamanın adı ‘10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ olarak değiştirildi.
Gazeteciler için önemli bir hak olan 212 sayılı yasa 4 Ocak 1961’de kabul edilmiş, resmi gazetede de 10 Ocak 1961’de yayınlanmıştı. Bu nedenle 10 Ocak ülkemizdeki gazeteciler için önemli bir gündür.
212 sayılı gazetecilerin sosyal ve yasal haklarını belirliyordu.
Bu yasa ile kendilerine yüklenen sorumlulukları kabul etmek istemeyen İstanbul’daki bazı gazete patronları hem 212 sayılı yasa, hem de Basın İlan Kurumunun oluşturulmasına ilişkin 195 sayılı yasanın mesleki olarak doğrucağı sakıncalardan bahsederek bu yasaları protesto etmişlerdi. Ve üç gün boyunca da gazetelerini çıkarmamışlardı.
Bunun üzerine çalışan gazeteciler de ‘Basın’ adıyla bir gazete çıkarmışlar, patronların üç günlük boykotu sırasında da bu Basın isimli gazete üç gün boyunca çıkartılmıştı.
İşte 10 Ocak böyle bir gündür.
Dünyada da bazı ülkelerde bu gün Dünya Çalışan Gazeteciler Günü olarak kutlanıyor.
**
Sözün başında bu mesleği yapanlar için ‘delilik’ ifadesini kullandım ya, aslında bu delilik sözü özellikle benimde içinde bulunduğum bazı patronlar için desem daha yerinde olacak.
Gazetecilik bana göre önemli bir meslek.
Bu mesleği sevdiğim için dede ve baba mesleği olan sarraflığı bırakarak gazeteciliğe başladım 22 yıl önce.
Gerçi çok riskli, bir o kadar da insanı mutlu eden bir meslek Gazetecilik ama özellikle kuyruğuna bastıklarınızın ne zaman ne yapacakları belli olmadığı içinde risk faktörünün göz ardı edilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Düşünün bir kere...
Afyonkarahisar’da gazetecilik yapıyorsunuz.
Bazıları sırf resmi ilan almak için masa başında bir - en fazla iki kişi çalıştırarak diğerlerinin en az 10 ila 15 kişi arasında çalıştırarak çıkarttığı gazeteler kadar resmi ilan alıyor. Ve bu haksızlığı halen daha hem Basın İlan Kurumu Müdürünün gözüne, hem de meslektaşlarının gözüne baka baka devam ettiriyor.
İşte böyle tiplerle hiçte adil olmayan bir düzen içerisindesiniz.
Bu işin resmi ilan boyutu.
Bir başka boyutta özel ilanlar ile ilgili.
Afyonkarahisar’da sağdan say 100 firma, soldan say 100 firma var ancak ilan-reklam verebilecek olan.
Afyonkarahisar’daki bu 100 firmanın aşağı yukarı 50 tanesi şöyle yada böyle FETÖ/PDY ile bağlantılı.
Bazıları dal göbek içinde.
Eğer siz gazetenizde bunlara savaş açmışsanız, Emniyetin-Savcılığın bu terör örgütüne karşı yaptığı operasyonları ayrıntılarıyla verip bir de üstüne üstlük bu örgütte olduğu belirtilen isimlerin resimlerini yayınlamışsanız en başta bu 50 firmayla selamı sabahı kesmişsiniz demektir. Onların size hayır soluk solumayacağını bilmek kadar doğal bir şey yoktur. Sadece onlar değil, onların hısım akrabaları ve gizli ortakları da sizin için hayır soluk solumayacaklardır.
Geriye kalan 50 firmaya gelince.
Bunlardan bazılarına zaten selam dahi vermezsiniz.
Çünkü bazıları öyle züppedir ki, hal ve tavırlarına bakınca sanılır ki küçük dağları yaratmışlar.
Halbuki ailelerinden kalma üç beş kuruşları olmasa o bindikleri arabaları yıkattırmak için bile kimse anahtar teslim etmez bunlara.
Kala kala 30-40 firmanın özel ilanlarıyla ve haksız bir şekilde dağıtılmaya devam edilen resmi ilanlarla gazetecilik mesleğini en iyi şekilde sürdürmeye devam etmek aslında bir tek kelimeyle izah edilebilir;
Sevgi...
Bu mesleği sevmeyen asla ve asla gerçek anlamda gazetecilik yapamaz.
Yığınla parayı bir kenara koysunlar, o bazı bilinen patronlara gel şurada gazetecilik yap para sorununda olmayacak deseler bir ay bile bu işi yapabileceklerine inanmam.
Bazıları ise bu mesleği bir güç olarak gördüğü için yapar.
Eğri oturup doğru konuşmak lazım.
Şimdi bunları yazdığım için bazıları kızacak yine ama olsun, sorun değil onların kızmaları.
Patronlardan kimi ileride siyasette bir yer bulabilmek, kimi siyasilere karşı elini güçlü tutabilmek, kimi mevcut ticaretini daha iyi yapabilmek, kimi protokolde yer edinmek, kimi egosunu tatmin edebilmek, kimi de sadece bu işten para kazanmak için bu mesleğin içinde olurken, ne siyasette ne de başka şeylerde gözü olan üç kişi de bu mesleği sadece sevdikleri ve kamuoyuna doğruları aktarabilmek için yapmakta Afyonkarahisar’da.
Bunların birisi internet’te, diğeri de bizim gibi günlük olarak çıkartılan basılı medya işinde. Hiç üstü kapalı tutmaya gerek yok. Kimlerden bahsettiğimi anlamışsınızdır zaten. Kocatepe Gazetesinin sahibi Sezer Küçükkurt ile internet medyasındaki yazılarıyla adeta fenomen olan Kemal Horzum’dan bahsediyorum. Her iki isimde bu mesleği seven insanlar bizim gibi. Siyaset  – ticaret beklentileri yok onlarında. Kamuoyu gerçek bilgileri edinsin, haberlerden haberi olsun ve bu arada sadece teker dönsün yeter anlayışındalar.
Diğer meslektaşları da, sadece birisi hariç kınıyor falan değilim. Herkesin elbette bir amacı vardır ve o amaç uğrunda çalışmalarını yapıyorlardır. Saygı duymaktan başka yapacak bir şey yok onlar için.
O diğer birisinin de resmi ilan haksızlığına son vermesini, bu işi yapmak istiyorsa da gerçek anlamda yanında eleman çalıştırması gerektiğini vurguluyorum. Buna son vermediği takdirde ileride başının ciddi anlamda ağrıma ihtimali bu günlerde oldukça yükselmiş durumda çünkü.
Fiilen çalışmayan kişileri çalışıyor gibi göstermek SGK açısından da suç teşkil etmekte.
Mesleğin bu boyutlarını aktardık.
Bir başka boyutu da aktaralım.
Abone mevzuu...
Afyonkarahisar’da yayınlanan günlük gazeteler resmi dairelere de gönderilmekte.
Savcılık ve Emniyet mecburi olarak gönderilmesi gereken yerler.
Ama diğerlerine bir mecburiyet yok.
Yıllardır tüm gazeteler, İlimizdeki hemen hemen tüm resmi dairelere gazete gönderirler.
Bu Resmi dairelerdeki kişilerin neredeyse yüzde doksan dokuzu ücretsiz olarak bu gazeteleri okurlar. Hiç birisi de bu gazeteler yazın-kışın ayağımıza kadar geliyor, bunların bir masrafı falan var diye de düşünmezler. Olsun onlar düşünmeseler de bizler hergün onlara bu gazeteleri göndermeye devam ediyoruz. Patronlar olarak bir araya geldiğimizde bu konuları konuştuğumuz içinde burada yazıyorum.
Gelelim farklı bir boyuta...
Gerçekleri yazıyoruz, terör örgütü mensuplarının resimlerini basıp, isimlerini yazıyoruz ya...
Her hafta en az bir kaç kezde tehdit alıyoruz bunun yanında.
Kimi böyle tehdit yoluyla, kimi de ilan reklam baskısıyla, kimi kamu imkanlarını kullanarak farklı yönden baskı altına çalışsa da Allaha şükür hepsi vız gelip tırıs gitmiştir, gidecektir de.
Yılmadık ve yılmayacağız da...
Bu gerçekler ışığında Çalışan Gazeteciler Günü kutlu olsun, gerçekten çalışanlara, gerçekten bu meslek içinde olanlara...
 
Editör: Haber Merkezi