'Cami ve İlim'

Afyonkarahisar İl Müftülüğünden yapılan açıklamada bu yılki Camiler ve Din Görevlileri Haftası temasının 'Cami ve İlim' olarak belirlendiği aktarıldı.

Afyonkarahisar İl Müftülüğünden yapılan açıklamada bu yılki Camiler ve Din Görevlileri Haftası'nın tema 'Cami ve İlim' olarak belirlendiği aktarıldı.

Açıklamada, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her yıl 1-7 Ekim tarihleri arası Camiler ve Din Görevlileri Haftası olarak kutlandığı kaydedildi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Bu yıl ki tema Cami ve İlim olarak belirlenmiştir. Bu vesileyle cami yapan, yaptıran, cami yapımında emeği geçen, din hizmetlerinde ömür tüketerek ebediyete intikal edenleri rahmetle anıyor, yaşayan ve halen görevde olan bütün din gönüllüsü hocalarımıza sağlık, sıhhat ve başarılar dileyerek Camiler ve Din Görevlileri Haftalarını kutluyoruz."

Camiler ve Din Görevlileri Haftası nedeniyle yayımlanan 3 makale:

CAMİ ve İLİM: Camide Aydınlanmak

Diyanet İşleri Başkanlığı her yıl Ekim ayının ilk haftasını Camiler ve Din Görevlileri Haftası ilan etmiştir. Her yıl ayrı bir temanın ele alındığı haftada bu yılki temamız: Cami ve İlim!..

Mescitlerin, insanların olgunlaşmasında ve kişiliğini kazanmasında bir takım etkileri vardır ve olmalıdır. Yüce Allah’a kulluğun gösterilmesi için namaz ibadetiyle filizlenen bir ömür, yaşanabilecek en güzel ömürdür.

Dostumuz olan namaz ve mescit, insanları adeta kardeş yapmıştır…

Diğer taraftan mescitler bizi cehaletten kurtarmıştır… Mescitlerimizin tanımına ve tarihine baktığımızda eğitim ve öğretim ocağı olduğunu görürüz…

Kur’an ve sünnette cami, mescit kavramı ile ifade edilmiştir. Mescit; “secde edilen yer” demektir. Müslümanların mabetlerine verilen bir isim olup, cami kelimesi ile eş anlamdadır. Ülkemizde küçük mabetlere mescit, büyüklerine cami denilmektedir. Yeryüzünde ilk yapılan mescit, Mekke’deki, ortasında Kâbe’nin de bulunduğu Mescid-i Haram’dır.(Âl-i İmrân, 3/96) İslam tarihinde ilk mescit, Mekke’den Medine’ye hicret sırasında Medine yakınındaki Kuba köyünde yapılan Mescid-i Kuba, daha sonra Medine’de yapılan Mescid-i Nebî’dir.

  1. beyanı ile mescitler cennet bahçeleri (Tirmizî, “Deavat”, 82) ve Allah’ın en çok sevdiği mekânlardır (Müslim, “Mesâcid”, 288). Mescitler; ibadet, zikir, dua, eğitim, öğretim, sosyal kaynaşma, disiplin, eşitlik, kardeşlik, birlik ve beraberlik mekânları, bir beldede Müslümanların varlığının işaretleri, minarelerinde günde beş defa tevhid inancının ilan edildiği huzur yuvalarıdır.” (Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB Yay. Câmi, Mescid md. s. 82, 428). Allah aşkının filizlenerek, muhabbetin perçinlendiği camiler, rükûda Allah’a boyun eğenler, secdeyle yücelmeye niyet edenler içindir. Hepimiz namaz aşkımızı ve cami sevgimizi paylaşmaya mecburuz. Çünkü camide ibadetle yeniden dirilmeye, kürsü ve minberden gelen huzura ve istikamete muhtacız. Öyle ki, hayat yolculuğunun en güzel mola yerleri olan camilerimiz, ahiret yolculuğuna da ikmali sağlamaktadır. Yahya Kemal’in, “Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum” nidasıyla da bu kıymete sahip çıkmalıyız (Süleymaniye’de Bayram Sabahı). “Şüphesiz, mescitler Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte hiç kimseye kulluk etmeyin.”( Cin, 72/18) âyetinde de bu güzellikleri yakalamaya işaret vardır.

Camiler aynı zamanda Kur’an eğitim merkezlerimiz olup, bizim için hayattır. Bilakis Kur’an’dan ve ibadetten habersiz, camilerden uzaklaşmış toplumlarda her çeşit haram, ahlaksızlık, huzursuzluk ve tehlike süratle artar. Muzdarip olduğumuz bu dertler için Peygamber Efendimizin müjdesi hepimize devadır: “Allah’ın gölgesinden başka hiç bir gölgenin bulunmayacağı kıyamet gününde, Allah’ın muhafaza altına alacağı yedi sınıftan biri de, gönlü mescitlere bağlı olan kimselerdir.” (Buhârî,“Ezân”, 36).

Hiç kimsenin namaz ve camiyle aranıza girmesine izin vermeyin. Çünkü mescit ve camiler, Allah’ın evi, Kâbe’nin birer şûbesidir. Mü’minin kalbide, Allah’ın evi gibidir. Allah’ın eviyle tanışmak ve özellikle de çocuklarımızı tanıştırmak üzerimize görevdir.

Cami aşkı ve namaz sevgisiyle dolu günlere…

Cehaletten uzak günlere!..

İnsanlık cehaletten çok çekmiştir / çekmektedir… Bunun için camilerimizin bizi eğittiğini, bize şekil verdiğini unutmayalım!.. Zira camilerimizle, ezanlarımızla cehalet karanlığından çıktık, aydınlığa kavuştuk!..

Eskilerimizin ifadesiyle ağzı Besmele’li, Kur’an’lı; namazlı, niyazlı nesillerimiz ziyade olsun!..

Selman KONUK

Uzman Vaiz

**

CAMİ VE İLİM

Her konuda Mü’minlere örnek olan Hz. Peygamber (s.a.s) Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında o dönemin Medine yerleşkesi civarında bulunan Kuba’ya geldiklerinde orada birkaç gün kalmışlar ve İslam tarihinin ilk camiini inşa etmişlerdi. Medine’ye geldiklerinde de ilk iş olarak yapacakları caminin yerini belirleyip hemen inşaatına başlamışlar ve kendileri de bu inşaatta fiilen çalışmışlardır.

Onun izini takip eden Müslümanlar da gittikleri her yerde evlerine yerleştikten hemen sonra ibadetlerini yapabilecekleri bir cami arayışına girmişlerdir. Bunun yakın tarihteki en önemli örneklerinden biri gurbete giden işçilerimizdir. Almanya başta olmak üzere gittikleri her yerde mabetler inşa ettiler. Eşlerinden, çocuklarından ayrılığa dayanmak zorunda kalan büyüklerimiz, camisizliğe dayanamadılar. Çünkü, Mü’min camisiz, camiler Mü’minsiz olamazdı. Onlar birbirinden mahrum olunca en derin gurbeti yaşarlar. Bu onların imanlarının gereğidir ki, Rabbimiz ayet-i kerimede bu durumu şöyle ifade etmektedir: “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazını kılan, zekatını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar ederler. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe,18)

Cami, Müslüman toplumların kalbi gibidir. Vücutta kirlenen kanın temizlenmesi için durmadan kan pompalayan kalp gibi camiler de hayatın meşgaleleriyle bunalan Mü’minlerin, yorulup kirlenen gönüllerinin nefes alıp huzur ve istikamet bulduğu, yenilenip umut dolduğu, ilim ve irfanla kendini bulduğu mekanlardır.

Cami Hz. Peygamber'in şehir devleti Medine'de ibadet mekanı olmanın ötesinde çok fonksiyonel bir kurum niteliğindeydi. Devlet işlerinin yürütülmesi için toplantıların yapıldığı, işlerin istişare edilerek kararların alındığı bir mekandı. Hepsinden öte küçük büyük herkesin katıldığı bir yaygın eğitim kurumu durumundaydı. Camide devamlı bir araya gelerek ilim öğrenen insanlar vardı.

Rasülüllah (s.a.s) Mekke'de Hz. Erkam'ın evinde zor şartlarda başlattığı eğitim seferberliğini, Medine'ye hicretten sonra artırarak, o günün şartlarında takdire şayan bir seviyeye taşımıştı. Kendi baş öğretmenliğinde, bilen bilmeyene bildiğini öğretiyordu. O bir hadisinde, "Ben öğretmen olarak gönderildim." (Müslim,Talak,29) buyuruyor, devamlı camide ve cami dışında sohbetler, dersler yaparak ashabını yetiştiriyor ve onları her açıdan kendilerini geliştirmeleri için teşvik ediyordu. Onun eğitiminden geçenlerin başında gelenlerden olan Hz. Ali (r.a), "İlim maldan hayırlıdır. Çünkü malı sen korursun, ilim ise seni korur. Mal harcamakla azalır, ilim ise anlatmakla çoğalır, bereketlenir." der.

Son ilahî din olan İslam'ın eğitime-öğretime verdiği bu önem, aynı zamanda son dönemin en önemli gücünün bilim olacağı gerçeğini de ortaya koymaktadır. "... Deki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz bundan akıllı kimseler ders çıkarırlar." (Zümer,9) ayeti, Allah'ı bilip tanıyan, O’na ibadet edenlerle, aksi yönde olanların aynı olmadığını ifade ederken, aynı zamanda bilginin en önemli güç olduğunu, bilenle bilmeyenin aynı olmayacağını ortaya koymaktadır.

"Yaratan Rabbinin adıyla oku" ( Alak,1) ayeti, ilmin önemini vurgularken, bize verdiği ince bir mesaj da, okunan her şeyin Allah'ın (c.c) adıyla olması gerektiğidir. Kur'an-ı Kerimde yedi yüzden fazla ayette kainata, varlığa ibret nazarıyla bakarak Allah'ın varlığını, gücünü tefekkür etmemiz bizden isteniyor. Bu anlamda bu gün küçük branşlara ayırdığımız her ilim dalının, her dersin, her araştırmanın hedefi varlığı anlamaya çalışmaktır. Elde edilen her bilgi, ulaşılan her sonuç, mevcudatı yaratanın varlığını ve kudretini göstermektedir. Kur'an-ı Kerim baştan sona birçok ayette buna dikkatlerimizi çekmektedir.

İnsanlığın en büyük düşmanı cehaletttir. Bu konuda Kur'an'ın ve Hz. Peygamber'in (s.a.s) bize verdiği bütün mesajlar bunu göstermektedir. Din ile ilim birbirine asla zıt olmadığı gibi, aksine İslam, fen ilimlerine, düşünmeye ve araştırmaya bizi teşvik etmektedir. İlim ruh gibidir. İnsanı insan yapan, diri tutan, can katandır. İlimsiz insan veya toplum ruhu çıkmış ceset gibidir.

Dinimiz bizden doğru bilgi üzerine kurulmuş bir inanç, ibadet ve ahlak ister. Bu konuda, Şüphesiz kullar içinde Allahtan gereği gibi korkanlar ilim sahibi alimlerdir.” (Fatır,28), “Sakın cahillerden olma.” (Enam,6/35), “Bilmiyorsanız bilenlere sorun.” (Enbiya,21/7) ayetleri önemli mesajlar verir. Peygamberimiz (s.a.s) faydalı ilimle uğraşmayı nafile ibadetten üstün ve öncelikli görmüş, bir çok hadis-i şerifinde ilim öğrenmeye teşvik etmiştir. İnsan, yaşı ne olursa olsun hiçbir zaman kendini okumaya, öğrenmeye, dinlemeye kapatmamalıdır. Öğrenme doğumla başlar ölümle biter. Peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur: İlim mü'minin yitik malıdır, onu nerede bulursa almaya herkesten daha çok hak sahibidir.” (Tirmizi,İlim,19) Mü'minin hedefi önünde kitap, elinde kalem, dilinde Allah'ın adıyla, ilim talebesi olarak canını vermektir. Bununla beraber kişinin dünyasına, ahiretine fayda vermeyen gereksiz şeylerden uzak durması gerekir. Bu konuda Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyurmuştur: Allahım bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır.” (Tirmizi,daavat,128) “Faydasız ilimden Allah'a sığınırım.” (Tirmizi Daavat,68)

Bu vesile ile Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nın, hem milletimiz hem de tüm İslam alemi için hayırlara vesile olmasını niyaz ederim.

Yusuf Türk

Vaiz

**

CAMİ VE İLİM

Tarih boyunca cami, ilim merkezi, ibadet merkezi, toplumsal faaliyetlerin yürütüldüğü merkez olarak günlük hayatta yerini almıştır. Asr-ı saadete baktığımızda hicret sonrasında Medine’de inşa edilen Mescid-i Nebevi’nin bitişiğinde, üst tarafı hurma ağaçlarıyla örtülü, etrafı açık, Suffe adı verilen bir gölgelik mevcuttu. Bu gölgelikte, Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirler, bekârlar, Arap kabilelerinden Müslüman olup Medine’ye yerleşenler ve ilim tahsil etmek isteyen öğrenciler bulunmaktaydı. Medine dışından gelen fakat bir tanıdığı olmayanlar ile Medine’ye gelen heyetler de genellikle Suffe’de misafir edilirdi. Dolayısıyla heyetler çoğaldıkça burada kalanların sayısı da artıyordu. Hatta bir defasında Temîm kabilesinden seksen kişinin Suffe’de misafir edildiği kaynaklarda yer almaktadır. (Müsned, III, 371)

Suffe Ehli denilen bu kesim genellikle yoksul kimselerden oluşuyordu. Mescide su taşıyarak, dağlardan getirdikleri odunları satarak geçimlerini sağlıyorlar, geceleri Kur’an tilaveti ve ilimle meşgul oluyorlardı. Bakara Suresi’nin 273. Âyetinde “Kendilerini Allah yoluna adadıklarından seyahat ve ticarete imkân bulamayan yoksullara verin. Yoksulluklarını gizli tuttukları için bilmeyen onları zengin sanır. Kendilerini simalarından tanırsın. Onlar insanlara asla el açmazlar. Hayır için yaptığınız her harcamayı Allah hakkıyla bilmektedir.” şeklindeki âyet Ashab-ı Suffeyi işaret etmektedir.

Suffe, kendisinde barınan Ashab-ı Kiram’ın Peygamber Efendimizi dinleyerek O’ndan İslam’ın temel esaslarını öğrenmeleri suretiyle kısa zamanda bir eğitim kurumu haline gelmiştir. Zaman zaman surelerin nüzul sebeplerine de iştirak eden Suffe Ehli, Peygamber Efendimize sordukları birçok soruyla konunun açıklığa kavuşmasına vesile olmuşlardır.

Suffe Ehlinin eğitimine Peygamber Efendimiz doğrudan iştirak etmiştir. Kendisi Suffe’de dersler vermiş aynı zamanda yazı yazma ve Kur’an öğretme gibi vesilelerle Ubâde b. Sâmit gibi sahabilerden de muallimler atamıştır. Sadece Müslüman muallimlerden değil, müşrik muallimlerden de yazı öğretimi konusunda yararlanılmıştır. Bunun en dikkat çekici örneklerinden birisi de Bedir Savaşı sonrasında esir olarak ele geçirilip okuma yazma bilen müşrik askerlerden fidye verebilecek imkânı olmayanların 10 Müslüman’a okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakılması hem İslam Tarihi’nin ilme verdiği önemi göstermesi açısından, hem de Suffe Ehlinin ilme verdiği değer bakımından önemlidir.

Suffe Ehli, İslâmi ilimlerin gelişmesine de katkıda bulunmuştur. Başta Ebu Hureyre olmak üzere en çok hadis rivayet eden sahabiler Suffe Ehlinden çıkmıştır. Yine aynı şekilde İslam hukukunun ilk dönemlerinde teşekkül etmeye başlayan ekollerin kurucusu sayılan Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mesud gibi isimler Suffe’de yetişmiştir.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından her yıl 1-7 Ekim tarihleri arası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu yıl ki tema Cami ve İlim” olarak belirlenmiştir. Bu vesileyle cami yapan, yaptıran, cami yapımında emeği geçen, din hizmetlerinde ömür tüketerek ebediyete intikal edenleri rahmetle anıyor, yaşayan ve hâlen görevde olan bütün din gönüllüsü hocalarımıza sağlık, sıhhat ve başarılar dileyerek Camiler ve Din Görevlileri Haftalarını kutluyorum.

Mehmet PEHLİVAN

Din Hizmetleri Uzmanı

Editör: Haber Merkezi