"Bahar Kalkanı Operasyonu'nu destekliyoruz"

Afyonkarahisar Baro Başkanı Av. Turgay Şahin, Suriye'de yaşananlarla ilgili bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Adliye binasında gerçekleştirilen toplantıda Şahin, Suriye'de, Roma Statüsü'nde "İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar" olarak tanımlanan yaygın ve sistematik faaliyetlerin yürütüldüğünü söyledi.

Afyonkarahisar Baro Başkanı Av.Turgay ŞAHİN, Baro Genel Sekreteri Av.Melehat İpek YILMAZ GÖKTÜRK, Baro Sayman Üyesi Av.İsmail AKGÜL, Baro Yönetim Kurulu Üyeleri Av.Mesut KUYUCU, Av. Ömer Faruk AKSOY, Av. İsmail TUĞRAL, Av. Mehmet Emin ÖZGÜVEN, Av. Canan KESTİOĞLU ve Av. Ömer Mahmut ERDOĞAN ‘ ın katılımı ile düzenlenen basın toplantısında Coğrafyamızın Yüklediği Sorumluluklarımız ve Hukuki Boyutları hakkında bilgilendirme yapıldı..

Baro Başkanı Şahin açıklamasında:

“COĞRAFYAMIZIN YÜKLEDİĞİ SORUMLULUKLARIMIZ ve HUKUKİ BOYUTLARI

Bu gün Suriye’de, Roma Statüsü’nde “İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar” olarak tanımlanan yaygın ve sistematik faaliyetler yürütülmektedir.

Artık bir Suriye Devleti yerine “Rejim Unsurları” olarak anılmakta olan tarafın işlediği bu suçlar, bilinen insanlık tarihinde Amerika yerlilerinin soykırımı, Afrikalı siyahilerin köleleştirilmesi ve Osmanlı Devletinin tasfiyesi için yürütülen katliam, soykırım ve etnik temizlik suçlarından sonra en dramatik ve dikkat çekici karanlık eylemlerdir.

Roma Statüsünde “herhangi bir sivil nüfusa karşı yaygın veya sistematik bir saldırının parçası olarak işlenen” şu fiiller insanlığa karşı işlenen suç olarak kabul edilmektedir.

· Öldürme (md. 7/1-a);

· Toplu yok etme (md. 7/1-b);

· Köleleştirme (md. 7/1-c);

· Nüfusun sürgün edilmesi veya zorla nakli (md. 7/1-d) ;

· Uluslararası hukukun temel kurallarını ihlal ederek, hapsetme veya fiziksel özgürlükten başka biçimlerde mahrum etme (md. 7/1-e);

· İşkence (md. 7/1-f)

Her ne kadar statü, sadece üye devletleri bağlamakta ise de son yıllarda iki farklı olay üzerine, BM Güvenlik Konseyi tarafından “Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi” kurulmuştur.

Bunlar Yugoslavya ve Ruanda Savaş Suçları Mahkemeleridir.

Görüldüğü gibi yaygın, sistematik, insanlığın ortak değerlerini hiçe sayarak ve vahşice işlenen suçlarda bu mahkemenin Suriye için yeniden kurulması mümkün ve gereklidir.

Krizin başlangıcında 22 milyon olarak tahmin edilen Suriye nüfusunun şu anda 4 milyonu Türkiye topraklarında en az 6 milyonu da İdlib ve Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Operasyon bölgelerinde yaşıyor.

Bunun anlamı şudur: Halihazırda canı, malı, ırzı ve insani ihtiyaçları Türkiye’nin himayesinde olan Suriyeli sayısı 10 milyonu bulmuş durumdadır ki, bu, Suriye rejimini yönetimi altında bulunanlardan çok daha fazlasına tekabül ediyor.

Çünkü Ürdün, Lübnan ve bütün Avrupa’ya iltica etmiş birer buçuk milyon ile diğer Arap ülkelerine veya başka yerlere göç etmiş 1 milyon Suriyeli ile birlikte bu sayı 15,5 milyonu buluyor ki, Esed kontrolündeki bölgelerde ölenleri de çıkardığımızda ancak 5-6 milyon kişinin kalmış olduğu anlaşılıyor.

Esed rejimi böylece nüfusunun dertte üçünü gözden çıkararak ülkede bir kontrol kurmanın en zalim ve en insanlık dışı yollarıyla ve ama dünyanın gözleri önünde bugüne kadar geldi.

Roma Statüsü’nde “Nüfusun sürgün edilmesi veya zorla nakli” (md. 7/1-d) olarak tanımlanan eylem, dünya kamuoyunda daha yaygın olarak “etnik temizlik” olarak bilinmektedir.

İnsanlığa karşı işlenen suçların bilinen en vahşi şekli, soykırım ve etnik temizlik eylemleridir. İlki, yaygın ve sistematik bir öldürme eylemi ile ikincisi ise ülke dışına göçe zorlama ve sürgün olarak karşımıza çıkar.

Halihazırda Suriye’de bu iki suç da eş zamanlı olarak ve birlikte işlenmektedir.

Türkiye’nin en uzun kara sınırı olan Suriye’de olanlar kuşkusuz ülkemizi ve milletimizi yakından ilgilendirmektedir.

Gerek otorite boşluğunda serpilip büyüyen terör örgütleri, gerek ülkemize doğru yönlendirilen ve ülkemizin de ekonomik yapısını ve istikrarını bozmayı hedefleyen mülteci akını son yıllarda gittikçe artan bir yoğunlukta tehdit unsuru olmuştur.

İlk olarak 8 Eylül 2015 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan TBMM Kararında "...terör tehdidi ve HER TÜRLÜ GÜVENLİK RİSKİNE KARŞI, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde SINIR ÖTESİ HAREKÂT VE MÜDAHALEDE BULUNMASI..." yetkisi verilmiştir.

Gerek sınıra yakın bölgelerden ülkemiz içindeki yerleşim yerlerini ve sivilleri hedef alan roket, havan vb atışlarla yaşanan can kayıpları, gerekse Suriye’de üslenmiş terör örgütlerinin bir çok ilimizde gerçekleştirdikleri terör saldırıları , Suriye topraklarında, ülkemiz ve devletimiz aleyhine faaliyetleri engellemek maksadı ile asker bulundurma ve operasyon yapma zaruretini doğurmuştur.

Aynı zamanda, Osmanlı Devletinin bu bölgeye güvenlik amaçlı yerleştirdiği Türkmenler ve bizimle gönül bağı bulunan yöre insanlarının savaş suçu mahiyetinde saldırılara maruz bırakılması da artık bu coğrafyaya bigane kalınmasını imkansız hale getirmiştir.

Türk ve Müslüman; soy ve din bağımız bulunan bu insanların korunması bir insanlık vazifesi, ahlaki yükümlülük olduğu kadar kadim Türk töresinin bir gereği ve himaye mecburiyeti olarak karşımıza çıkmıştır.

Yüzyıllık devletlerarası politikası komşularla iyi ilişki, barış ve hukuka saygı olan Türkiye Cumhuriyeti kuşkusuz ki savaş istememektedir. Ancak bu kadim millet yüzyıllardır “Hazır ol cenge eğer istersen sulh-u salah” deyişini de bilmektedir. O nedenle, istiklali ve istikbali için bölgenin en güçlü ve etkili ordusunu hazır bulundurmakta ve gözü gibi bakmaktadır.

DER SPIGEL Dergisi, birkaç gün önce yayımlanan makalesi ile bu durumu tesbit etmiş , Alman Dergisi: Her türlü karalamaya rağmen hakkı da tespit etmiş ve Idlib’teki Türkiye’nin başarısının buradaki insanların hayatını koruma altına aldığı ve mülteci akınını engellediğini ifade etmiştir . Dolayısıyla Avrupa’ya muhtemel büyük bir göç dalgasını Türkiye’nin engellediği gerçeğini teslim etmiştir.

Buradaki hukuki netice Türkiye’nin insanlığa karşı işlenen bir suç olan “etnik temizlik” eylemini engellemiş olmasıdır.

Son olarak “PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere, Suriye’de mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri ülkemize yönelik eylemlerini sürdürmektedir. Suriye’de Fırat’ın doğusunda sınırımıza mücavir alanlarda meşru ulusal güvenlik çıkarlarımız doğrultusunda bir güvenli bölgenin tesisine yönelik faaliyetler de devam ettirilmektedir” denilerek 08.10.2019 tarihli yeni bir TBMM kararı ile Türk Silahlı Kuvvetlerine verilen yetki bir yıl daha uzatılmıştır.

Kısacası gerek Irak ve gerek Suriye’de yürütülmekte olan askeri operasyonlarımız hem iç hukuka uygundur zira TBMM kararı ile yürütülmektedir; hem de uluslararası hukuka mutabık olarak soykırım ve etnik temizlik suçlarının engellenmesi ve global terörizmin bertarafı için icra edilmektedir.

Hukuki ve ahlaki olarak bu kadar haklı olduğumuz bir meselede tereddüt yaratmak, istifhamlar oluşturmak her şeyden önce insanlığın ortak değerlerine ihanettir. Böylesi tutum ve davranışların, insanlığı katleden, soykırım ve etnik temizlik suçlarını sürekli işleyen eli kanlı canileri savunmak ve aklamak gibi bir neticesi de vardır. Bu anlamda , milletimizin tüm fertleri ve kurumlarının söylemlerine dikkat etmesi, sonuna kadar haklı olduğumuz bir davada ulusumuzu ve devletimizi güç durumda bırakacak ifadelerden kaçınması gerektiği açıktır.

Bu hassasiyet, ülkemizin bekası, sınırlarımızın güvenliği, insanların yaşama hakkı için mücadele veren ve şehitler vererek bedel ödeyen kahraman ordumuz ve askerimizin yanında olmak için de elzemdir.

Bu nedenle insani, ahlaki ve hukuki yönden zaruri bulunan BAHAR KALKANI operasyonumuzu sonuna kadar destekliyoruz

Bu vesile ile bizlerin rahatı, özgürlüğü, refahı, güvenliği için sınırlarımızı sınır ötesinde korurken şehid olan kahraman Mehmetçiklerimizi rahmetle anıyoruz. Yaralı askerlerimize şifa diliyoruz. Milletimizin acısı ve yasını paylaşıyoruz.

Bir başka husus da ülkemizde sığınmacı olarak bulunan başta Suriyeli’lere karşı son günlerde başlatılan saldırı eylemleri ve linç girişimleridir. Sosyal medyada yıllardır adım adım hazırlanan bir projenin zehirli meyveleri olduğunu düşündüğümüz bu saldırılar her şeyden önce suçtur ve bu konu savcılıklarımızın görev alanına girmektedir.

İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 14. Maddesi "Her insanın zulüm karşısında, başka ülkelere sığınmaya ve bu ülkelerde sığınmacı işlemi görmeye hakkı vardır." Demektedir. Ama daha öncesinde Misafirleri emanet olarak gören bir geleneğimiz bulunmaktadır ! Ülkemize sığınmış mazlumların misafir olduklarını unutup, Türk Töresine aykırı davranarak onlara eziyet etmek, saldırmak milletimizin büyüklüğüne ve şanına yakışmaz.

Milletimizin ekseriyetinin töre ve inancına uygun olarak himaye ve emanet hukukunu koruduklarını biliyoruz. Sosyal medya provokatörlerinin tesiri ile aksine yeltenenleri de bir an önce özlerine dönmeleri için çağrıda bulunuyoruz.”dedi.

Editör: Haber Merkezi