Otursun oturduğu yerde!

Şu Türkçe tuhaf bir dil! Bir kimse “abdestim kaçtı” derse ne demek istemiş olur?

Abdest de “kaçar mı? Neyle kaçar? Nasıl kaçar? Kaçsa nereye gider?

Otursun oturduğu yerde!

Abdest de kaçar, aziz okuyucular! Yani biz abdestliyken, abdestli olmaktan çıkarız; işte bu abdestin kaçmasıdır..

Yani abdestin bozulması..

Vücudun herhangi bir yerinden kan gelmesi, tuvalete çıkmak da abdesti bozan şeyler arasında yer alır. Kadın ve erkeğin birbirine dokunmasında niyete ve şehvete bakılmaz. Temas yanlışlıkla bile olsa abdesti bozar.. Sarhoşluk, aklı örter, bu da abdestin bozulmasına neden olur.. Uyumak da abdesti bozar..

Peki..

Gaz çıkarınca bozulan abdest, vatandaşa hayali vaatler verip oyunu alınca bozulmaz mı?

Çalışanın ekmeğiyle oynanınca bozulmaz mı?

Emanete sahip çıkılmazsa bozulmaz mı?

İnsanlar arasında ayrıcalık yapılırsa bozulmaz mı?

Günde 40 defa abdest tazelemen lazım başkan!..

**
Sandıklı Belediyesi, kaplıcaya alternatif tıp merkezi yaptı.. Sülükle filan tedavi olacaktı..

İnşaatı bitti, neden açılmıyor?

Toptancı hal yapıldı, neden açılmıyor?

Yerel ürünler için biçimsiz kulübeler yapıldı, neden açılmıyor?

Cami de bitmeli, kütüphane de bitmeli ki, toplu açılış olsun!..

Seçime az kala toplu açılış yapmak düşünülüyorsa eğer; bekleyen nafile bekler!..

**

Sandıklı Belediyesine alınan işçi, sözleşmeli, memur..

Acaba titizlikle FETÖ tahkikatından geçiriliyor mu?

Başka bir kurumdan atılan personel, müdür olarak belediyeye alındı mı?

**

İlçenin birinde her şeyin iyi gittiği zannediliyormuş.. Halkın çoğunun hayatından memnun olduğu belirtiliyormuş ama muzır bir gazeteci hep tersini yazıyormuş..

Bu gazeteci başkan’ın "ak" dediğine "kara" diyor, onu ifrit ediyormuş..

Mesela Başkan "İlçenin 50 yıllık ihtiyacı olan kumu satın aldığımız ocaktan karşılayacağız…” dedikçe, hınzır gazeteci kıs kıs gülüyor, Başkan’ı daha da sinirlendiriyormuş..

Münafık gazeteci: "İyi ama Başkan Efendi, 5 yıldır hiç kum çıkarıp ilçeye getirdiniz mi?

Başkan bu gibi soruları duydukça daha da kızıyor, küplere biniyormuş..

Sonunda Başkan, kendisine inanmayan, münafık gazeteciye başarısını ispat etmeye kalkmış..

Her gün aleyhinde yazan ve sert eleştirileriyle kendisini çok hırpalayan münasebetsiz gazeteciyi yanına alıp, meydanda biriken büyük kalabalığı gururla ona göstermiş:

"Bak, görüyor musun, halk beni ne kadar seviyor? Başarısız olsam, bu sevgi seline mazhar olabilir miydim?"

Gazeteci, inanmadığını anlatmak isteyen bir gülüşle dudak bükünce Başkan fena halde bozulmuş:

"İnanmıyorsun ama bunu sana ispat edeceğim! Nasıl kanıtladığımı şimdi gözlerinle görecek, benden özür dileyeceksin!"

Derhal halk arasından bir adam çağırmış:

"Buraya gel! Benim için canını feda eder misin?"

Adam duraksamadan cevap vermiş:

"Ederim Başkanım!"

"O halde kendini şu balkondan aşağıya at!"

Adamcağız, hiç tereddüt etmeden kendini balkondan aşağıya atmış...

Fakat münafık gazeteci yine inanmadığını gösteren bir şekilde gülümsemiş..

Başkan, buna daha da içerlemiş, bir başka adam çağırıp ona da aynı soruyu sormuş. Az sonra ikinci adam da kaldırıp kendini balkondan aşağı atmış..

Fakat gazeteci bir türlü inanmış görünmüyor. Dudaklarında hep aynı gülümseme var.. İnsanı çıldırtır onun bu alaycı tavrı...

Başkan, öfkesinden kan tepesine çıkmış bir halde bir adam daha çağırmış. Bu adam da kendini balkondan aşağıya atmak isterken, gazeteci birdenbire adamın kolunu tutmuş:

"Dur arkadaş, söyle bunu niçin yapıyorsun?"

Adamcağız, yüzü sapsarı kesilmiş halde, bir gazeteciye, bir Başkan’a bakmış ve şu cevabı vermiş:

"Böyle yaşamaktansa ölmek daha iyidir!.."

**

Hayırlı günler..