Ömer Seyfettın ve Kızıl Elma adlı hıkayesı


TSK'nın Afrin harekatında hepimizin yakından takip ettiği görsel medyada bir televizyon habercisinin tankın üzerine çıkan bir askerimize nereye gidiyorsunuz sorusuna hedef Kızıl Elma abi diyerek o güne kadar herkesin bilmediği Kızıl Elma sözünü etmesi herkes de Kızıl Elma nedir merakı uyandırmıştı. Millet olarak pek okumayla aramız iyi olmadığı için Edebiyat tarihimizi de yazar ve şairlerimizi de tam olarak tanıdığımızı söylemek mümkün değildir.Oysa Ömer Seyfettin 1917 yılında yazdığı KIZIL ELMA NERESIDIR? adlı hikayesini okusaydık bilirdik. Ömer Seyfettin'inin kısaca hayatına bir göz atalım ve Kızıl Elma öyküsününde özetine daha sonra değinecegim.
Ömer Seyfettin, 1884 yılında babası yüzbaşı olan Ömer Şevki bey'in oğlu olarak dünyaya gözlerini açan Ömer Seyfettin 36 yıllık ömrü süresince Türk Edebiyatına 10 kitap ve 125 hikaye kazandırmıştır.Babası gibi kendiside Harbiye okulundan asteğmen olarak mezu olur ve balkan savaşı sırasında bir yıl gibi bir süreyle Yunanlılara esir düşer.Daha sonra askerlikten ayrılır, ögretmeklik ve yazar olarak hayatının geri kalan kısmını devam ettirir. Şeker hastası olan Ömer Seyfettin 36 yaşında 6 Mart 1920'de hayata veda eder.Ölümünden sonra hastane yönetimi Ömer Seyfettin'in cesedini kadavra olarak tıp eğitiminde kullanırlar. Onu kimse tanımamıştır. Gazetede kadavra olarak kullanılan resmini tanıyanlar hastaneye koşarlar fakat iş işten geçmiş cesedinin başını gövdesinden ayırmışlardır. Atatürk severek okuduğu ve masasında bulundurduğu Ömer Seyfettin'in kitapları vardır. Önce Kadıköy Kuşdili Mahmut Baba Mezarlığı'na defnedilir. Daha sonra mezarı buradan yol geçeceği veya araba garajı yapılacağı gerekçesiyle 23 Ağustos 1939'da Zincirlikuyu Mezarlığı'na nakledildi.
Kızıl Elma hikayesinin özeti ise şöyledir.
Kanuni Sultan Süleyman, "Kızıl elmaya kızıl elmaya, kızıl elmaya dek gideceğiz!" naralarını günlerce haftalarca duyduktan sonra günün birinde kendisinde bir merak başlar "Nedir bu kızıl elma?" diye. Kazaskerden, defterdara, nişancıdan, bölükbaşına ve zabitlere kadar herkesi huzuruna çağırıp, şehzadeliğinden beri duyduğu Kızıl Elma’nın neresi olduğunu onlardan öğrenmek ister.
Tüm ahaliye dönüp, “Kızıl Elma neresidir, bilen var mı?” diye soran padişah, çeşitli cevaplar alır bu sualine. Kimi Viyana, kimi Roma, kimi Çin, kimi Maçin, kimi Hint diye yanıtlar; fakat kimse hemfikir olamaz Kızıl Elmanın neresi olduğuna dair...
Padişah, anlamak istediği şeyi kimsenin bilmediğini görünce canı çok sıkılır ve kazaskerlere dönüp,
"Yazık sizin ilminize! " diyerek öfkelenir.
İçlerinden bir fâkih sonunda bu horlanmaya dayanamaz ve cesurca öne atılarak,
"Padişahım" der. "bu kızıl elma, halk kullarının uydurduğu bir efsanedir, ne aslı vardır ne de faslı, bir hakikat değildir ki, biz bilelim. halk ise padişahım, bilmez söyler."
Fakat hakim süleyman buna cevaben şöyle der:
"Halkın dediği! Hakk'ın dediği!"
Fâkih bu sözden anlamaz ve padişah devam eder:
"Bu bir hakikattir! Mademki halk söylüyor; halktan gelen ses, hakkın sesidir, mutlaka bir aslı vardır ama siz bilmiyorsunuz."
Bunun üzerine mahcup olan ahali önüne bakarak mahcubiyetlerinden susmaktan gayrı bi şey diyemez. Sonunda padişah, İskender Paşaya halkın yani ordunun içine girerek " kızıl elma, kızıl elma" diye bağıran kişilerden üçünü rastgele seçip, padişahın otağına getirmesini emreder.
İlki, el pençe padişahın huzuruna yeri öperek çıkar. padişah sorar:
"kızıl elma, kızıl elma dersin, neresidir burası?" diye. gariban korkarak,
"Herkes bağırır padişahım, ben de bağırdım." der. Padişah öfkeyle tekrar sorar:
"Neye bağırdığını sormam, kızıl elma neresidir? onu söyle" der. garip, tereddütsüz cevap verir:
"-Padişahımızın bizi götüreceği yer!
-Orası neresi?
-Padişahımız bilir" diye yanıtlar.
ikinci kişi de suali yine,
"önümüze düşüp, bizi götüreceğin yer padişahım!
-orası neresi?
sen bilirsin padişahım." diye yanıtlar.
Üçüncü kişiye sorulur:
-Atınızın gittiği yer padişahım!
-Orası neresi?
-Neresi olduğunu ancak padişahım bilir." der.
Üçünün cevabında da bir fark yoktur ve padişah bu cevaplardan memnun olarakherbirine hediyeler verir. sonra padişah,
"Gördünüz ya der, kızıl elma benim gitmek istediğim yer işte, Hakk'ın beni
göndereceği yer!"der.

ŞAIR EBUZER OZKAN