Ev mi pahalı? Mezar mı?

Hayırlı Cumalar..

Sandıklı Belediyesi şehir mezarlığında mezar taşı olmayan mezarları kazdı ve yeni mezar yeri gibi sattı..

2 metrekare tek kişilik mezar 15 bin liraya, çiftli mezar 30 bin liraya, dörtlü mezar 60 bin liraya..

Daireden pahalı!..

Sandıklı dışında oturan vatandaşlardan biri bayramda mezar ziyaretine geliyor..

Atalarını her bayramda ziyaret ettiği için mezarların yerini iyi biliyor..

Mezarları yerinde bulamıyor..

Mezarlık görevlisine soruyor, “Mezarları bulamıyorum, yerinde yeni mezar yeri yapılmış.. Başka bir yere mi, naklettiniz?” diye soruyor..

Görevli cevap veremiyor, vatandaş kriz geçiriyor..

Belediyeye gidip soruyor..

Diyorlar ki; “Mezarınızda taş var mıydı?”

“Yoktu.. Benim inancıma göre mezara taş dikilmez, beton veya mermer de yapılmaz..”diyor..

Sert çıkıyorlar vatandaşa, “Mezarınızı yaptırıp sahip çıksaydınız.. Kimsesiz mezar diye kazılmış, yenisi yapılmıştır!” diye tersliyorlar..

Zeytinyağ gibi üste çıkıyorlar..

Peki.. Mezarlardan kemik çıkmadı mı?

Çıktığını gören de çok, anlatan da..

Ancak belediyeye göre; görende, anlatanda, şikayetçi olan da yalancı!..

Doğrucu belediye!..

Diyelim ki, vatandaş mezara inancı gereği isimsiz taş bıraktı.. O mezarı yok etmek kimin haddine?

Vatandaşın inancını belediye mi belirleyecek?

Belediyenin asli görevi mezarları korumak değil mi?

Öte yandan; yeni mezar alanlar, altlarında başka mezar olduğu kuşkusuyla rahat edebilecekler mi?

Mezar üstüne mezar yapan belediyenin, bu şekilde gelir elde etmesi etik mi?

Vatandaşa hizmetkar olması gerekenler, vatandaşın manevi duygularıyla oynayabilir mi?

**

Mezarlığın rant haline getirilmesi bir yana kalıp mezarları hangi firma hangi tarihte yapılan ihaleyle kime verildi, diye sormuştuk..

Cevap veremediler..

Biz sordukça onların ve yardakçılarının kimyası bozuluyor..

Yardakçıları, kuduz köpekler gibi salyalarını akıtarak saldırıyor..

Ancak biz aşılıyız, aşılı..

**

Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış..

Vaatleri boş çıktı..

Savunacak, cevap verebilecek durumları yok..

Usulsüz imar uygulamalarını, kin dolu duygularla yazılan cezaları, rantçılara açılan kapıları ortaya çıktıkça uykuları kaçıyor..

Ve bu kadar olaydan sonra, milletvekili olabilme hevesleri kursaklarında kaldı bunu biliyorlar..

Kibirden önünü görmeyen muhteremler, her şeyin olduğu gibi koltukların da sonu var..

Vatandaş gün geçtikçe gerçekleri görüyor ve değerlendiriyor..

Koltuktan düşünce vatandaşın yüzüne nasıl bakacaksınız?

Etrafınızda, yanınızda kim kalacak?

**

Pazartesi günü şaşıracağınız haberleri sabırla bekleyin!..

**

BİR HİKAYE..

Ağası Mustafendi Kalecikli beslemesini doktora götürmüş..

Doktor sordu: “Nesi var?”

“Valla genel durumu iyi gibi gözüküyor ama doktor... Son günlerde kendi organlarını karıştırıyor” dedi, Mustafendi..

Doktor şaşırdı: “Nasıl yani?..”

“Ayakları baş yapıyor, başı ayak...”

Doktor başını gösterip sordu, Kalecik beslemesine:

“Bu ne?..”

“Ayak...”

Burnunu gösterdi: “Bu ne?..”

“Kulak...”

“Bu ne, hani görmeye yarayan?..”

“Göbek...”

Yatırdılar hastanenin psikiyatri bölümüne beslemeyi..

Git gel düzelmiyor...

Neyse.. Bir ara hastaneden aradılar Mustafendi’yi, “Besleme düzeldi”dediler..

Mustafendi sevinç içinde koştu, oturdular koridordaki banka..

Tek tek sordu Mustafendi, beslemeye..

“Bu ne?..”

“El...”

“Bu ne?..”

“Ayak...”

Organlarını karıştırmadan, ayaklar baş, baş ayak olmadan doğru biliyordu..

“Aferin Kalecikliye.. Neyinin neresi olduğunu karıştırmıyor, her şeyi neyse o..” dedi Mustafendi..

Kapıdan çıkarken kulağına “Nasıl başardın bunu Kalecikli?” diye sordu..

Kalecikli işaret parmağını kafasına dayayarak: “Eeee, buna döt derler..”

Dötün dötü..

Mustafendi’nin kalecikli dötü bu..

Dötünden attıklarından belli olmuyor mu?