Türkolog M. Fahrettin Kırzıoğlu anıldı

Bilimin, bilim dallarının ve bilim insanlarının kendi içinde ve dışında meydana gelen gelişmeler karşısındaki duruşu geleceğini de belirler.

- Türk Dili

- Türk Edebiyatı

- Türk Tarihi gibi dalların tamamını hitap eden Türkoloji, Sosyal Bilimlerin önemli kanalıdır. Türk Dili, Edebiyatı ve tarihine büyük katkıları bulunan Türkolog M. Fahrettin Kırzıoğlu vefatın 14. yılında, 1 Ekim Salı günü Afyonkarahisar TOKİ Sosyal Bilimler Lisesi'nde Afyon Kocatepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Turan Akkoyun'un katılımıyla düzenlenen konferansla anılarak, genç sosyal bilimcilere tanıtıldı. "Bir Sosyal Bilimci Mehmet Fahrettin Kırzıoğlu" Başlıklı anma etkinliğinde yerel ve millî anlamda Türk tarihi, edebiyatı ve diline kısaca Türkoloji'ye katkı sağlama hususunda örnek alınması gereken gerçek bir "rol kahramanının" hayatı ve eserlerinden kesitler sunulup, genç sosyal bilimcilerin Afyonkarahisar, Türkiye Cumhuriyeti ile Türkoloji'ye sağlayacağı katkıların sonuçlarına işaret edildi. Araştırmacılık;

- Mehmet Fuat Köprülü; - A. Zeki Velidî Togan; - İbrahim Kafesoğlu; - Akdes Nimet Kurat; - Osman Turan; - Ömer Lütfi Barkan; - Halil İnalcık; - İlber Ortaylı Ve daha nice tarihçiler bilim çizgisiyle doğrudan ilgilidir. Afyonkarahisarımızdan da Ömer Fevzi Atabek, Süleyman Hilmi Gönçer ve A. Niyazi İplikçioğlu gibi tarihçiler, Türk kültürüne bilimsel katkılar sağlamışlardır.

Anadolu'dan yetişen, çok küçük yaşlarda hafızlığa erişen, ailesinin birikimini iyi değerlendiren, memleket özlemini, Fransızca, İngilizce, Farsça bilgisiyle merak ve araştırma ekleyerek coğrafyanın "ayaklı kütüphanesi" haline gelen, bilimsel gücüyle mahalli ve millî anlamda vatanına katkı sağlayan ve bunu Ortaçağ Tarihi, Genel Türk Tarihi anabilim dallarına taşıyan, yaşadığı dönemden kopmadan, değerleri millileştiren kültürel hayatını bilim insanı esasına bağlayan 1917-2005 yılları arasında yaşayan meşhur Tarihçinin hayatı, eserleri, fikirleri, yaşam tarzı genç sosyal bilimcilerde "rol kahramanlığı ve görev şuuru" oluşturabilecek mahiyettedir. Yaşadığı dönemde Türk Dünyasının üzerinden Komünizm geçmiş, Anadolu'da Atatürk'ün liderliğinde "Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşama" esaslı tarihî bir varlık kavgası yaşanmış, Cumhuriyet ilan edilmiş, İnkılaplar gerçekleşmiş, çok partili siyasi yaşama geçilmiş, darbeler, muhtıralar, bin yıl hayalli postmodern darbeler görülmüştür.

O sadece iyi bir tarihçi değil güçlü bir Türkolog; geçmiş zenginlik ve değerlerin peşinde koşan bir eğitimci değil, ecdada vefalı bir evlat; doğduğu ve doyduğu mıntıkanın değil Türk'ün at koşturduğu alemin hizmetkârı; bölgesinde, ülkesinde ve dünyada Türklük sevdalısıdır. Evlatlarına da Türk kültürünü simgeleyen "İlgar, Dede Korkud ve Kür-Şad" isimlerini vermiştir.

Birey ve toplumu yönlendiren husus her zaman eğitim olmuştur. Türkler Anadolu'ya geldiklerinde eğitimi hiç ihmal etmediler ve bu coğrafyada kaldılar. Moskof işgalinin devam ettiği zamanlarda gözünü açtığı Kars ve bölgesini akademik cepheden Türk tarih ve kültürünün bütünlüğünden koparmadan gençlik yıllarından ömrünün sonuna kadar araştırmaya, ulaştığı verileri ilim camiasıyla paylaşmaya özen göstermiş, yerel tarihin ağırlığını Türk tarihinin bütünlüğüne kabul ettirmiştir.

Tahsil tutku, zorluk, zahmet, ayrılık, hasret, daha fazla bedel ödemek, hedefe kilitlenmek, yeniden bir kere daha denemek ve fedakarlık demektir. Cumhuriyet'in ilan edildiği yıl başladığı ilk tahsil hayatına Kars'ta lise bulunmadığından Erzurum'da yatılı okuyup 1934 yılında Edebiyat kolundan mezun oldu. Her zaman bütünün ardından koşturup gitmiştir. Doğduğu vilayet ile lise tahsilini gördüğü bu şehri bir bütün saydı. Cumhuriyetin 10. ve 15. yıllarında bir çok vilayete dair teferruatlı yayın yapılıp, memleketine dair yapılmamış olması, memleketinin tarihini araştırıp yayınlama azmini daha da tırmandırdı.

"Ayaklı kütüphane" sıfatı sadece okumakla kazanılmamış, saha çalışmalarından istifade edilmiştir. Memleket sevgisi, kendisine millî ve akademik bir sorumluluk kazandırmış, her platformda baskıyı omuzlamakta tereddüt göstermemiştir.

Elde ettiği bilgileri sadece kendisine ya da adına saklamak yerine daha geniş kitlelere ulaştırmada her hangi bir tereddüt yaşamamıştır. Hatta başka kalemlerin değerlendirmesini büyük bir zenginlik kabul etmiştir. 27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında Anadolu'ya daha fazla zaman ayıran Necip Fazıl Kısakürek'e "konusu ve malzemeleri kendisi tarafından temin edilen" babasının da karakterize edildiği Kanlı Sarık isimli tiyatro eserine destek verilmiş, aynı sene Kars'ın Fethini 900. yılı vesilesi ile şehirde gösterilmesine da katkı sağlamıştır.

O karakterin mağduriyetlerle pekiştirdiği aile çerçevesinde elde ettiği bilgilerle çok erken yaşlarda Kars tarihi, kültürü ve coğrafyasına dair araştırmalar gerçekleştirdi. Bu araştırmalarını Genel Türk Tarihi içinde düşündü. Bugün ulaşılması neredeyse imkansız isimleri araştırmalarıyla kayda geçirdi.

Unutmamak gerekir ki Oğuzlar Anadolu'ya; onun dünyaya gözlerini açtığı coğrafyadan tam dokuz yüz yıl evvel Çağrı Beyin kumandansında keşif amacıyla dahil olmuşlardı. O havalide öncesinde ve sonrasında bir çok kişi gözlerini açmıştı ama sadece bir kişi o yörenin tarihine bu gözle bakmayı denedi, defalarca yeniden denedi.

İkinci Dünya Savaşının başlamasının ikinci yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümüne girdi. Mart 1946 yılında Tarih Bölümünü bitirdi. Tarih tahsili esnasında Çınaraltı, Bozkurt, Tanrıdağ, Türk Yurdu ve Halk Bilgisi Haberleri gibi ağırlığı ve belirli hedeflere sahip dergilerde yazıları yayınlanmıştır. O nazik zaman diliminde Gürcülerin ve Ermeni Kongrelerinin Kars ve Ardahan üzerindeki hak iddialarına karşı, bilimsel ve akademik araştırmalarla cevap vermiştir.

İstanbul ve Ankara ile irtibatı hiç kesilmemiştir. Osmanlı'ya bambaşka bir yaklaşım içindeki davranış ve fikir sahibi Atsız İstanbul'un fethinin 500. yılı hazırlıklarından hemen önce fethin hakanı Fatih Sultan Mehmet'in türbesini bizzat temizleme işine giriştiğinde yanında bulunan birkaç kişiden (Altan Deliorman, İsmail Hami Danişmend) birisi de o idi. Bu hadisenin henüz ömrünün 35 yılını tamamlayan bir Türkoloğun fikir dünyasına tesir etmeme ihtimali bulunmamaktadır.

Türk tarihi yanında Türk dili ve folkloru kısaca Türkoloji ile ilgili yayınlarından dolayı 17 Eylül 1953 tarihinde Türk Dil Kurumu üyeliğine seçildi.

DTCF hocalarından Prof. Dr. Akdes Nimet Kurat'ın danışmanlığında Osmanlıların Kafkas Ellerini Fethi (1451-1590) başlıklı Doktora çalışmasıyla 1967 yılında Doktor oldu. Dikkatli bakılırsa ömründe yarım asrı geride bırakmıştı. Hayatta hiçbir şey için geç kalınmış değildir kanaatinin birörneği olarak bu hususu verebiliriz. Atatürk Üniversitesine Öğretim Görevlisi olarak atandı. Mehmet Kaplan, Orhan Okay, Zeki Başar, Enver Konukçu daha birçok büyük bilim adamının yolunun geçerken Avrupa Hun Hükümdarı Attila'nın ifadesi ile "atının geçtiği yerde izini bıraktığı" Erzurum'da bir kere daha yer aldı. 1975 yılında Ortaçağ doçenti oldu. 1982 yılında Ani Şehri Tarihi teziyle profesör oldu.

Doğup yetiştiği coğrafyanın tarihi, sosyolojik, folklorik, kültürel değerleriyle daima alakadar olan bir bilim insanı olarak "başka milletlerin tarihlerinde görülmemiş derecede millî bir şahlanış" .Erzurum Kongresi gündeminden düşmemiştir.

Etkinlik karşılıksız ancak farkındalıklı bir halde Türklüğe farklı bilim dallarıyla katkı sağlayanların saygıyla, rahmetle anılması ve gençlerin gerçek rol kahramanlarının peşinden koşturup gitmeleri dilek ve temennisiyle sona erdi. Genç sosyal bilimciler, Fuat Sezgin ve diğer bilim dallarında araştırma yapabilme şartlarına dair sorularla etkinliği daha da anlamlı hale getirdiler.

Editör: Haber Merkezi