Prof. Dr. Akkoyun, Büyük Taarruz Sahası İncelemeleri Değerlendirdi

Mondros Ateşkes Antlaşmasının imzalanmasıyla bir ölüm-kalım savaşına giren Anadolu Türklüğü, her biri ayrı heyecanlı bir sinema filmi olabilecek hadiselerle baş ederek, Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde 1918-1923 yılları arasında bağımsızlığı kazanmış ve bunu bütün aleme kabul ettirmiştir. Bahsi geçen beş yıla uzanan zamanın içinde beş gün vardır ki ilgililer hala hayranlıklarını saklamamakta ve şapka çıkarmaktadır. 26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasında dünyanın çok ısrar ettiği halde bir türlü iletişim kuramadığı sahada cereyan eden olaylar “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” emrine tarihî bir ehemmiyet kazandırmıştır.

Aydın Adnan Menderes Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Sinema Bölümü Sinema Anabilim Dalı Başkanı ve Adnan Menderes Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Turan Akkoyun’nun başkanlığında 7 Mart 2020 günü 10.00 – 23. 00 saatleri arasında oldukça yoğun ve yorucu bir mesai ile Afyonkarahisar Barosu’nun ev sahipliğinde gerçekleştirilen Partiler Üstü ve Disiplinler arası Türk Kadını Çalıştayı’nın ertesi günü il dışından gelen akademisyenlerin, Büyük Taarruz Sahası ziyareti, binlerce yıllık ruh iklimini hatırlattı. Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Sinever Esin Derinsu Dayı, Afyonkarahisar Sağlık Bilimleri Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ayşegül Köroğlu, Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şevkiye Kazan Nas, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sosyal ve Beşeri Bilimler Fakültesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Nilgün Nurhan Kara, AFSÜ Tıp Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi Ayşe Zeynep Akkoyun, Ankara Üniversitesi’nden Avukat Araştırmacı İpek Güvenç ile birlikte programın pratikliği adına Büyük Taarruz alanına kronolojik açıdan tersten hareket edildi. Ziyaret Çalıştay Başkanı tarafından Ankara’da yayınlanmakta olan Yerli Düşünce Dergisi’nin Ekim 2020 sayısında “Hanımefendilerin Büyük Taarruz Sahası Gözlemi” makalesinde değerlendirildi. Ziyarette ve araştırmada ismi tespit edilsin ya da edilemesin şehitlerimizin ve gazilerimizin hepsi saygı ve rahmetle bir kere daha anıldı.

İlk ziyaret mekanı Afyonkarahisar İstiklal Tanıtım Merkezi’nin hemen ardından Balmahmut’a inmeden tepeden köy ve tarihî tren istasyonuna bakıldı. Emperyalist batının emrinde “Türkleri geldiği topraklara kadar sürmek, yok etmek ya da gücünü en aza indirmek” şeklinde özetlenen görevlendirmeyle buralara kadar gelen işgalci Yunanlıların asıl gayelerini, zulümlerini gizleyerek, köylülere şirin görünmek adına tepede sinema tesis edip, Türklere matineler düzenlediğini anlatıldı.

Dumlupınar Şehitliği’nde yıllar sonra savaş meydanında karşılaşan baba-oğul ve şehit olan babasını kucaklayan ve müteakiben kahraman ordumuzun İzmir’e girişinde kendisi de şehit olan “şehit oğlu şehitlerin abidesi” karşısında kültürel iletişim ve etkileşimin de ne kadar da yetersiz kaldığını bir kere daha hissedildi. Temsili mezar taşlarında neredeyse bütün vilayetlerden buradayız çığlığını haykıranlarla “gelecek bin yılda da burada olacağız” duruşu sergilendi. Şehit Sancaktar Abidesi’nde yüzyıla uzanan zaman önceki azmi yeniden yaşandı. Zaferin ikinci yılında Başkumandan bu defa Reis-i Cumhur unvanıyla burada temel atma merasiminde idi.

Zafertepe’de bağımsızlık mücadelesinin lehimize olan kırılma noktasında zamanın tayyareleri ile karşılaştık. Onlar gökyüzünde nasıl da çırpınıp savaşın kazanılmasına katkı sağlamışlardı.

Henüz 24 yaşında burada 27 Ağustos 1922 tarihinde şehit olan 2. Süvari Alayından İzmirli Mülazım Yıldırım Kemal (1898-1922) ile 4 subay ve 30 Mehmetçiği bağrında muhafaza eden Şehitliği’nde bulunmak büyük bir mutluluk idi. Araştırmacıların hepsinden çok daha genç olan Yıldırım Kemal ve yaşıtları sayesinde bugün buralarda dik yürünebildiği idrak edildi. Kitabede belirtildiği gibi tüm şehitlerimiz için “Kendilerine Cenab-ı Hakk’ın rahmeti niyaz olunur.”

Süratle Dumlupınar alanından harekatın başladığı Kocatepe sahasına yönelindi. Milli Mücadele’de cephe hududu olan Şuhut Kazası’nın Efe Sultan – Belkaracaören Yolunda Büyük Taarruz’un ilk iki gününde sahra hastanesi görevi üstlenen havali hakkında izahatta bulunuldu. Şuhut İlçesinde uzunca bir çabadan sonra aslına uygun olarak restore edilen Şuhut Ulu Camii’ni ziyaret edildi.

25 Ağustos 1922 günü Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Taarruzun hemen öncesinde son kontrolleri gerçekleştirdiği Şuhut Hacı Veli Konağı bugünkü Şuhut Atatürk Evi büyük bir ilgi uyandırdı. Müze Hatıra defterine Çalıştay Raporlama Koordinatörünün yazdıkları imzalandı: “25 Ağustos 1922 Büyük Taarruz’un hazırlıklarının yapıldığı Mustafa Kemal Paşa ve Ordu Komutanlarının toplantı yaptıkları bu Karargah - Konak’ta o günü heyecan ve gururunu tekrar yaşadık. Şimdi Kocatepe’ye çıkıyoruz. Büyük ATATÜRK. Bu vatan, bu millet, sana ve yönettiğin Muzaffer Türk ordusuna varlığını, bağımsızlığını, egemenliğini borçludur. Tüm dünyanın gelmiş, geçmiş en büyük lideri ve büyük Türk Atatürk en büyük şükran ve minnet duygularımızla seni ve silah arkadaşlarını daima anıyoruz. İzindeyiz. Takipçiniz. 8 Mart 2020 Pazar”

Atatürk Evi’nden Çakırözü Köyü üzerinden 1874 rakımlı Kocatepe’ye tırmanıldı. Kadınlarımız bu yoldan cephane taşıyarak bağımsızlığın yükünü hafifletmişlerdi. Kocatepe Anıtı’nda güneşli havaya rağmen bol miktarda kar bulunduğundan hava hayli soğuk, fakat hemen ayrılmak kolay olmadı.

Kocatepe’den Afyonkarahisar’a Büyük Kalecik, Küçük Kalecik, Kışlacık. Yüzbaşı Agâh Efendi Şehitliği’ne inişte Kadınana suyu atlanmadı. Türkiye Selçuklu melikelerinin Anadolu insanına armağanı unutulmadı.

Büyük Taarruz esnasında kurtuluş sonrasında “kurtuluş müjdecisi” olarak istirdat edilen Afyonkarahisar’da, Uzunçarşı’yı geçerek Taşhan’da bir teşekkür ve veda kahvesi ile hem etkinlik hem de kültürel miras ziyareti tamamlandı.

Afyonkarahisar Barosu’nun organizasyonuna eklenen şehir dışından gelen hanım akademisyenlerin Büyük Taarruz Savaş Alanlarının ziyareti, samimi ortamda gerçekleşmiş tam anlamıyla bağımsızlığın göğüs göğse vuruşmalarla kazanılıp yeni devletin doğduğu topraklarda, “fikri hür, irfanı hür” bilim insanları olarak gerçekleşmiştir.

Editör: Haber Merkezi