MHP İl Başkanı’nın basın toplantısı
 
Geçtiğimiz günlerde PKK tarafından katledilen Van-Özalp AKP İlçe Başkan Yardımcısı ile Diyarbakır-Dicle AKP İlçe Başkanına Allah'tan rahmet dilerken, AKP camiasına da başsağlığı diliyorum.
 
Değerli Basın Mensupları;
Bu memlekette eşitlik ve demokrasi varsa, herkes adalet ve yasalar karşısında eşit hakka sahipse o zaman FETÖ’ye yönelik soruşturmalarda uygulanan Olağanüstü Hal (OHAL) uygulaması, PKK destekçilerine de aynıyla uygulanmalıdır. OHAL uygulaması bugüne kadar FETÖ’yle mücadele kapsamında örgüte destek sağladığı iddiası ile, bazı iş adamlarının hesaplarına el konulup şirketlerine kayyum atanmadı mı? Bank Asya’da küçük birikimleri olanlara, devlet teşvik verdiği için cemaate ait özel okullarda çocuklarını okutanlara, 15 Temmuz kalkışmasına kadar faaliyetlerine izin verilen ve aynı zamanda üye aidatlarına devlet desteği verdiğiniz ve zaman zaman da birlikte hareket ettiğiniz sendikalara üye oldukları için açığa alınan, ihraç edilen, tutuklanan memur, öğretmen, polis, akademisyen gibi kamu çalışanlarına uygulanan (OHAL), neden PKK sempatizanlarına, PKK’ya kaynak yaratan sanatçı ve iş adamlarına, devletin okullarında PKK propagandası yapan PKK sempatizanı öğretmenlere ve kamu çalışanlarına uygulanmıyor ya da uygulanamıyor?  KHK’lerde FETÖ’den bahsedilmesi, diğerlerinin bu uygulamaya tabi olmayacağı anlamına gelmez. O bir dayanaktır. FETÖ'yle yapılan mücadelenin, FETÖ'cülere yönelik köklü, caydırıcı ve yıldırıcı tedbirlerin aynısının PKK'lılara da uygulanması gereklidir. Bunu istiyor ve bekliyoruz. Hakkari'de, Şırnak'ta, Diyarbakır'da, İstanbul'da patlayan bombalara Ankara'dan alkış tutan, İzmir'den tezahürat yapan, Mersin'den el sallayan terör yedeklerine, terörist sevicilere hak ettikleri dersi vermek hükümet ve devletin namus borcudur. KHK’lar, Anayasal düzene, devletin güvenliğine, terörle mücadele kanunu kapsamına giren tüm suçların hepsine de uygulanmalıdır.
 
Dağerli basın Mensupları;
Son aylarda gerek bölgemizde gerekse dünya üzerinde yaşananlar Türkiye başta olmak üzere hemen hemen her ülkeyi yeni ve belki de bu zamana kadar alışılagelmemiş adımları atmaya mecbur bırakmaktadır. Şimdiye kadar gözlemlenen klasik tutumlar ve müttefiklik ilişkileri, çıkarların günde güne çatışması, gelişmelerin iç içe girmesi nedeniyle yerini yeni adımların atılmaya başlandığı bir döneme girmektedir. Güvenlik meselesi dünya genelinde her ülkenin ortak kaygısı olmaya başlayınca, ülkelerin klasik müttefiklik anlayışından sıyrılıp, daha çok bağımsız kararlar vermeye başlaması belki de bu durumun ortaya çıkmasının en önemli nedenidir. Bunların hepsinin yaratacağı etki kuşkusuz ki büyüktür ve yansımaları önümüzdeki yıllarda daha net görülecektir.
2002 yılından bu yana ‘Komşularla sıfır sorun’ diye ortaya çıkan AKP hükümeti,  2016 yılına kadar anlaşabileceğimiz bir komşu bırakmamıştır. Suriye bataklığından başımıza yağmur gibi bela yağıyor. Irak'ta da değişen bir şey yok. IŞİD ve PKK kalleşliği her iki tarafta da canımızı yakıyor. Dolayısı ile hem Suriye'de, hem Irak'da kararlı bir biçimde bu ihanet yuvalarını bitirmek mecburiyettir. Fırat Kalkanı operasyonu ile Cerablus'u temizledik, ama henüz tehdit ve tehlike bertaraf edilmiş değil. ABD'nin nasıl ipe un serdiğini, hangi rezil tavırlara girdiğini ibretle izliyoruz. Rusya ile tepişmelerinin nereye varacağı ve bu durumun bizi nasıl etkileyeceği de ayrıca üzerinde durulması gereken bir gelişmedir. Rusya’yla uçak düşürme öncesine döndüğümüze seviniyoruz. İran’la bir türlü yıldızımız barışmıyor. Yunanistan desen öyle. İyi bir dış politikamız yok. Irak, bizim açımızdan Suriye'den farkı değil. Hatta, PKK kalleşliğinin varlığı açısından çok daha önceliklidir. Ancak, yıllardır buraya sonuç alacak bir ağırlık koyamadık. Yine yanlış ve yetersiz politikalar yüzünden hep kaybeden taraf olduk. Şimdi yeni bir durum ortaya çıktı. Musul'un IŞİD'den temizlenmesi için bir hazırlık yapılıyor. Ancak, ABD'nin Türkiye'ye burada biçtiği rolün anlaşılır ve kabul edilebilir hiçbir tarafı olmadığı gibi, kontrolün tamamen PKK ve uzantılarına geçmesi gibi bir sonuç doğuracağı aşikardır. Dolayısı ile burada da kendi göbeğimizi kendimiz kesmek zorundayız. Musul'un IŞİD'den temizlenmesi önemlidir, ama buranın bölücü hainlerin eline geçmemesi de, bir o kadar önemlidir.  Bu sorular daha da çoğaltmak mümkündür. Diplomasinin incelikleri, saygınlığı, etkinlik ve itibarı işte burada öne çıkıyor. AKP'nin 14 yıllık sicili dikkate alındığında endişelerimiz daha da artıyor. 15 Temmuz'un ve özellikle de ödediğimiz bedellerin AKP'nin aklını başına getirdiğini ve "ben yaptım oldu" gibi gariplikler yerine iyi düşünülmüş, içerideki desteği tam olan ve en önemlisi ülkemizin menfaatlerini öne alan ve sonuç verecek planlar yapacağını düşünüyoruz Umarız bu zamana kadar kandırıldığını söyleyen AKP, bu seferde kandırıldık deyip işin içinden çıkmaya çalışmaz.
 
Değerli Basın Mensupları;
Geçen haftaki basın toplantımızda. 15 Temmuz şehitleri ile terörle mücadele şehitleri arasında bir ayrım yapmanın bize göre doğru olmadığını sizlerle paylaşarak, 'Ziyaret ettiğimiz şehit ailelerinin bu konuda haklı serzenişlerde bulunduğunu, bu serzenişlerine cevap veremediğimiz için yutkunup kaldığımızı dile getirmiştik. Şehitlerimizin  yerinin gönüllerimizde olduğunu, şehit tanımının da yüce kitabımızda yapıldığını dile getirerek, şehitlerimizin kemiklerini sızlatacak, ruhlarına azap çektirecek kıyaslamalardan vazgeçilmesini, hepsinin birer kahraman olduğunu ve bizim için hepsinin de değerli olduğunu söyleyerek geride bıraktıklarının da Türk Milletinin namusuna emanet olduğunu' söylemiştik. Geçtiğimiz günlerde bir dönem AKP'de milletvekilliği yapan Muhsin Kızılkaya isimli zat, televizyon ekranlarından askerlerimizi ve polisimizi kastederek; ‘Zaten onun işi o. O insanların görevi hayatını vermek. Onun için maaş alıyor. Ekstra bana bir iyilik yapmıyor." ifadelerini kullanarak şehitlerin ruhlarını, geride bıraktıkları ailelerle birlikte biz Türk milliyetçilerini de inciten bir açıklamada bulundu. Herhalde kendisi de aldığı milletvekili maaşını şehitleri küçük görmek, Kürtçülüğe ve bölücülüğe hizmet vermek için kullanmıştır.
2014 yılında gerçekleştirdiği bir röportajda "Günün birinde Öcalan siyasi figür olarak çıkacak, büyük bir ihtimalle de parlamentoya girecek, milletvekili olacak. Türkiye'deki insanlar bütün bunları da içselleştirecek." diyen Muhsin Kızılkaya elbette şehitleri küçük görecek düşüncelerin sahibi olacaktır.
‘Öcalan'a hiçbir öfkem yok. Ben tam tersine iyi ki Öcalan var diyorum, Öcalan olmamış olsaydı, bu örgütü barışın bu noktasına getirmek de çok zor olacaktı’ diyen Muhsin Kızılkaya, elbette PKK'nın şehit ettiği asker ve polislerimizi aşağılayacaktır. 
AKP işte böylelerini milletvekili yapmıştır. AKP içinde daha nice Muhsin Kızılkaya'lar vardır. Öcalan bu gibiler için kutsal, şehitler ise sıradan, para için ölen kişilerdir.
Bu gibilere milletvekili payesi veren AKP yöneticileri utanmalı ve bir an önce çıkıp tüm şehitlerden ve şehit aileleri ile birlikte yüce Türk milletinden özür dilemelidir.
 
Değerli Basın Mensupları;
AKP’li yetkililer her defasında ‘FETÖ, AKP’ye sızamamıştır. Tek bulaşamadığı parti AKP’dir’ gibi demeçler vermektedirler. Bu ve buna benzer verilen demeçlere, AKP eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in bir zamanlar yaptığı meşhur söyleminin değişik versiyonu ile cevap vermek istiyorum. ‘ AKP’ye FETÖ’cüler sızmadığına göre kargaların hala gülmemesinin sebebi nedir?’ Biz AKP’nin korkusunu iyi anlıyoruz. Eğer birisini açık ederlerse yün çorabın ‘dini’ gibi sökülecekler. Gece yarısı mezarlıktan geçmek zorunda kalan korkak çocuklar gibi, korkularını bastırmak için türkü söyleyerek zamanın geçmesini bekliyorlar. 15 Temmuzdan bu yana açığa alınanların, tutuklananların ve ihraç edilenlerin geçmişlerinin didik didik edildiğine şahit oluyoruz. Nerede okumuşlar, öğrenciyken hangi evde kalmışlar, hangi dershaneye gitmişler, hangi bankada paraları var, araştırılıyor. Peki. FETÖ’nün meclisteki ayağına sıra ne zaman gelecek? Genel Başkanımız Devlet Bahçeli diyor ki; ‘Bizim teşkilat olarak FETÖ ile ilişkisi vardır diye gönderdiğimiz kimse yok. Yalnız Adalet Bakanının bir açıklaması vardı. Herkes temizlesin diyordu. Sayın Adalet Bakanı içimizdeki FETÖ'cülerle ilgili bir toplu iğne ucu kadar sahip olduğu delil varsa bana göndersin, yarım saatin içerisinde partiden atayım. Bizim için geçerli olan onlar için de geçerli. Kendilerini görüyorlar da yöntem arıyorlar. (MHP'de bylok'cu vekil varsa) Bize bildirsinler. Kimisi 52 bin, kimisi 200 bin diyor. Ne ise bildirin. Bizim hesabımıza ne düşüyorsa onu da gönderin. Mesela F serisi bir dolar olan bir belediye başkanımız çıktı tutukladılar. Buna benzer bir şey varsa bize bildirin. Ama bylock'cu kimdir, ne iş yapar bunları öğrenmek istiyoruz. Kendi kendimizi aramaya gayret gösteriyoruz.’
   AKP’li milletvekillerininde geçmişlerini, hangi Üniversitede okuduklarını, öğrencilik yıllarında hangi evlerde kaldıklarını, çocuklarının hangi okullarda okuttuklarının da araştırılmasında fayda görüyoruz. Bu millet o zaman AKP’nin ne kadar ak olduğunu daha iyi anlayacaktır. Mesela Adalet Bakanı sayın Bekir Bozdağ, Hukuk Fakültesini hangi üniversitede okumuştur. Öğrencilik yıllarında hangi evde kalmıştır? Beraber kaldığı arkadaşları şimdi nerededirler? AKP en ak parti derken 15 Temmuzdan sonra attığı tivitleri neden silmiştir? Dediğimiz gibi biz sizin korkunuzu ve sıkıntınızı anlıyoruz. Bir an için AKP içerisinde çok sayıda FETÖ'cü milletvekili, Bakan veya parti yöneticisi olduğu ortaya çıksa, bunları FETÖ davası kapsamına alıp ayıkladığınız vakit, iktidarınızın 276'nın altına düşmesi halinde partinizde başka türlü sıkıntılar yaşanacağı aşikar. Böyle bir durum karşısında partiyi tamamen FETÖ'cülükle suçlayıp milletin huzuruna çıkmak riskli. Çünkü o zaman AKP diye bir parti kalmaz. İçinizdeki FETÖ'cüleri ilan etmeden millet huzuruna çıkıp başarılı olduğunuz algıyı da uygulayarak siyasi hırsınızı sürdürmeyi daha akıllı buluyorsunuz ama bu sefer bu algınız sökmeyecek haberiniz olsun.
 
 
Editör: Haber Merkezi