ENSAR VAKFI


            Karaman’da yaşanan vahim olay, maalesef yine fiilin ve failin neredeyse örtüldüğü; bir vakfın üzerinden hesaplaşmaya gidildiği bir hal aldı.
            Öncelikle böyle bir fiili yeryüzünde yaşayan hiçbir insan kabul edemez. Her vicdan rahatsız olur. Herkes fiili de, faili de lanetler.
            Ancak iletişim(sizlik) zamanlarında olduğumuz için, iletişim(sizlik) kazası dahi diyemeyeceğimiz kast-ı mahsusa ile hareket edilmektedir.
            Normal zamanlarda beylik laflar etmeyi severiz. Mesela, “suçun şahsiliği” ilkesi gibi… Ama elimize kendimize hedef seçtiğimiz bir kuruma saldırma fırsatı geçti mi, bunu unutur ve insafsızca saldırırız.
            Çevreniz de mutlaka tanıdığınız Ensar Vakfı yöneticisi, üyesi ya da gönüllüsü vardır. Onlara sorun bu vahim fiili lanetlemekte bir an bile tereddüt ediyorlar mı? Yüz binlerle gönüllüsü olan bir kurum da bir kişi dahi farklı söz söylese, haklısınız diyeceğim; söz…
            Nasıl mı bu kadar emin olabiliyorum?
            Birincisi; bu vakıfta hizmet eden tanıdığım yöneticiler, üyeler ve gönüllüler var. Bir tanesinin dahi (vakıfla kurulan bağlantıdan dolayı değil, insani nedenlerle) bu olaya üzülmediğini görmedim. Karşılaşabildiklerimin hepsi de fiili ve faili en şiddetli bir dille lanetliyorlar.
            İkincisi; Ensar Vakfı Genel Başkanı İsmail Cenk Dilberoğlu’nun Ahmet Hakan’la yaptığı söyleşi… ( http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/kimsenin-alninda-tecavuzcu-yazmiyor_40071870 ). Okursanız samimiyetini hemen farkedersiniz. “Ortada bu kadar vahim ve ciddi bir suç ve iddialar varken hiç kimse bu dosyanın üstünü örtemez, örtbas edemez. Buna en başta biz en şiddetli şekilde karşı çıkarız.” Röportajdan yaptığım bu alıntı bile bunu göstermeye yeter.
            Üçüncüsü; Ensar Vakfı’nın yapmış olduğu basın açıklaması. ( http://www.ensar.org/haber-basinaiklamasi_H958.html ). Bu açıklamadan kısa bir paragraf hassasiyetlerini anlamamızı sağlayacaktır: “Bu türden bir olayın şüyuunun bile Ensar Vakfı’nın tüm birimleri, tüm üyeleri ve her şeyden önce vakfımızın 37 yıllık muteber geçmişi için kabul edilemez, üstü örtülemez ve peşi bırakılamaz bir olay olduğu herkesçe bilinmelidir. Failin hakkındaki söz konusu iddiaların gerçek çıkması halinde hak ettiği en ağır cezayı alması için gereken mücadeleyi vereceğiz.” Bırakın olayın gerçek olmasını, söylentisinin dahi kendileri için kabul edilemez olduğunu daha ne kadar kesin ve keskin bir dille ifade edebilirler?
            Dördüncüsü; çeşitli resmi açıklamalarda, Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarında Ensar Vakfı üyesi olmadığı beyan edilmesine rağmen, kendileri 2013 yılında şube merkezinde beş ay etüt öğretmenliği yaptığını söylediler. Olayın oluş zamanı açısından ilk bilgiler daha sonra ki zamanı işaret etse de, bunun üzerinden red ve savunma geliştirmediler. Samimiyetle konuştular.
            İnsan sosyal bir varlıktır. Bundan dolayı doğduktan itibaren bir çok aidiyeti olur. Ailesine, okuluna, meslek grubuna, sosyal organizasyonlara vs.
            Suçu işlediği iddia edilen kişi de, bir meslek sahibi. Bundan dolayı bağlı olduğu kurumda ki herkese istismarcı ve ya istismarı onaylayan kurum diye bakıyor muyuz? Kapatılsın ya da kapansın diyor muyuz?
            Bu sapkın kişi önceden bilinse, ne ailesi ne iş arkadaşları ne de sosyal çevresi onu bırakın kabul etmeyi, selam verir mi?
            İletişimin bu kadar kolay ve yaygın olduğu ama insanların birbirini anlamaktan uzaklaştıkları bir dönem yaşanmamıştır. Sanki zaman öyle bir zaman ki; “üzüm yemek isteyenler” sessizleşiyor, “bağcı dövmek” derdinde olanlar avaz avaz bağırıyor.
            Bir de Bakan Sema Ramazanoğlu’nun sözlerinden türetilen iftiralar var.
            Bilinen bir ilkedir; okuma yaparken bütüne bakar “mana”ya itibar edersiniz, kelimeye değil... Çünkü bazen kelimenin cümle de yanlış bir yerde kullanılması ya da kelimenin ikili anlamı olması ve ya dil sürçmesi, anlam kaymasına yol açabilir.
            Böyle bakmak için de, doğru anlama niyetinizin olması gerekir. Böyle bir niyetiniz yoksa, Umberto Eco’nun “Yanlış Okumalar” kitabında ki gibi, kutsal kitapları bile çarpıtabilirsiniz.
            Sosyal medya “caps”lerine inanmak yerine bilgiyi araştırmak zordur ama doğru yöntem de budur.
İnsani olan da budur. Vicdani olan da budur. 
 
Editör: Haber Merkezi