Arslan,”Kıdem tazminatı işçinin hakkıdır”

Saadet Partisi Afyonkarahisar Merkez İlçe Başkanı Orhan Arslan, haftalık basın toplantısında yaptığı açıklama;

“Yeni haftanın ülkemize ve tüm insanlığa hayırlı olmasını temenni ediyorum. Virüs sebebiyle hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, hastalarımıza acil şifalar diliyorum.

   NEDEN TEDBİR ALINMIYOR?

   Sakarya’daki fabrikada meydana gelen patlamada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza da Allah’tan rahmet diliyor, aile ve dostlarına sabırlar diliyorum. Yaralılara acil şifalar diliyorum. Ölüm bir hakikat ve geleceği muhakkak. Ancak aynı fabrikada 13 yıl içerisinde 7. patlama olmuş. Aynı yerde 7 patlama. 2009 yılında 3 patlama meydana gelmiş. İnsan hayret ediyor. Tedbir alınamıyor mu? Yoksa bir takım tedbirler alınmıyor mu? Devlet gerekli denetimleri yapıyor muydu? Bu soruların cevapları açık ve net bir biçimde verilmesi gerekir.

   KIDEM TAZMİNATI İŞÇİNİN HAKKIDIR.

   Ülkemizde çalışanlarımızın hayatlarını kaybettiği haberlerini ne yazık ki sıkça alıyoruz. Çalışanın aldığı ücretin düşüklüğü ve yeterli tedbirlerin alınmadığı bir ortamda, çalışma hayatının en önemli gündem maddelerinden birini kapsayan kıdem tazminatı tartışmaları işçileri ve ailelerini endişeye sevk etmiştir. Ayrıca bu salgın döneminde ülkemizin yaşadığı ekonomik ve sosyal zorluklar içerisinde kıdem tazminatı konusunun tartışılması yerinde ve uygun değildir. yapılması düşünülen düzenleme  işçinin hak kaybına uğramasına neden olacaktır. Kıdem tazminatının temel unsurlarına zarar verecek bir girişimde bulunulmamalıdır. Çalışma hayatının huzurunu bozacak, kıdem tazminatına darbe vuracak bir düzenlemeden uzak durulmalıdır. Kazanılmış haklar korunmalıdır. Mevcut kıdem tazminatı sistemi içerisinde, işçilerin kıdem tazminatı hakkına ulaşmasında bazı yasal boşluklar ile işverenlerin birtakım olumsuz uygulamaları nedeniyle çeşitli zorluklar bulunmaktadır. Bu zorlukları aşmak için kapsayıcı düzenleme yapılmalıdır.

   GELİR DAĞILIMINDAKİ ADALETSİZLİK YOKSULLUĞU ARTIRMAKTADIR.

    İktidar işçinin elindeki parayı almayı değil, yoksulluğu nasıl bitireceğini düşünmelidir. Ak parti Kasım 2002’de iktidara geldiğinde yoksulluğu bitireceğini söylemesine rağmen, Türkiye’de 20 yıllık süreçte yoksulluk artmıştır. Mevcut hükümet tarafından benimsenen piyasa yanlısı ekonomik anlayış ile hak temelli sosyal politika anlayışından uzaklaşılması, yoksullukla mücadele açısından başarısızlığı da beraberinde getirmiştir. Türkiye’de 2018 yılı itibarıyla toplam gelirden en yüksek payı alan yüzde 20’lik kesim toplam gelirin yüzde 48,5’ini almaktadır. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin en büyük göstergesi olan bu veride Türkiye bu konuda veri bulunan 164 ülke içerisinde 47. sıradadır. Türkiye gelir dağılımının adaletsizliği bakımından maalesef Afrika ülkeleri ile aynı ligde yer almaktadır. OECD verileri de Türkiye’deki gelir dağılımı adaletsizliğini açıkça ortaya koymaktadır. Gelir adaletsizliğini ortaya koymakta kullanılan Gini Katsayısı bakımından Türkiye’nin OECD ülkeleri içerisindeki konumu ne yazık ki çok kötüdür. Türkiye bu noktada veriye ulaşılabilen 35 OECD ülkesi içerisinde 33. sıradadır. Ülkemizde insanlar çalıştıkları halde yoksullukla karşı karşıyadırlar. Bu noktada, özellikle ekonomik büyümenin yoksulluk sorununu tek başına çözebileceği yaklaşımı, yoksulluk sorununun sosyal adalet temelinde ele alınması gereklidir. Yoksulluktan kurtulmak için sadece maddi ihtiyaçları karşılamaya yönelik parasal yardımların yeterli değildir.  Dolayısıyla, devlet tarafından yoksul kişilerin kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik sosyal politika önlemlerinin uygulanması gerekmektedir.

   AK PARTİ İKTİDARINDA 3Y DAHA DA ARTTI.

   Hatırlanacağı üzere Ak parti iktidara geldiğinde 3Y ile mücadele edeceklerini söylemişlerdi. Yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar. Ancak 20 yıllık süreçte yoksulluğun, yolsuzluğun ve yasakların arttı. Yolsuzluğu engelleyemediler. Bilakis daha da arttı. Şimdi kaliteli yolsuzluk yapılıyor. Yoksulluk ise hem kaliteli yolsuzluklar, hem de liyakatsiz kadroların beceriksiz yönetimi marifetiyle kat be kat arttı. Yasaklar ortadan kaldırılmak yerine her şeyin çözümü haline geldi. Her halde bundan sonra milleti ikna etmek için kısa süre içinde “yoksulluk” kelimesini de yasaklarlar.

   BEN KÜSTÜM OYNAMIYORUM.

   Şimdi sosyal medya yasağını konuşuyorlar. Geleneksel medyada kurdukları hakimiyeti kaybetmek istemiyorlar. İşlerine gelince sosyal medyada hastag çalışması yapıp, yeşil top kullanıyorlar, top ellerinde patlayınca sosyal medyanın fişini çekmeye hevesleniyorlar. Herkes aynı kanalları izlesin, basında tek ses hakim olsun istiyorlar. Aynı anda 40 kanal birden kendilerini canlı yayınlasın istiyorlar. Alkışa ve pohpohlanmaya alıştılar dislike görünce hazmedemiyorlar. Biz Saadet Partisi olarak, her türlü ahlâksızlığa, trollere ve trolleşmiş zihniyetlere karşıyız ve bu konuda atılacak adımları her zaman destekleriz. Fakat birkaç kişinin densizliği bahane edilerek, sosyal medyanın ve özgürlüklerin kısıtlanmasına da sonuna kadar karşıyız.

    ASIL DÜŞMAN GERÇEKLERİ GİZLEYİP YALAKALIK YAPANLARDIR.

    İktidar her alanda kendisi gibi düşünmeyen veya kendisini eleştirenleri susturmaya, yok etmeye çalışıyor. Bunun en son örneği Cumhurbaşkanlığı Kararı ile kapatılan Şehir Üniversitesi’dir. Böyle bir üniversite anlayışı da, ilim de olmaz. Üniversitenin açılış resimleri yayınlanıyor bakıyoruz ki Sn. Cumhurbaşkanı, sn. Abdullah Gül, Sn. Davutoğlu orada kurdelayı beraber kesiyorlar. Ama ne zaman ki aralarında siyasi ayrışma oluyor o halde hainsin damgasını vurmaktan çekinmiyorlar. Bir ülke böyle kalkınmaz bir ülke problemlerini böyle çözemez. İlim böyle gelişmez.  28 Şubat’ın hatalarını bugün biz yaşıyoruz. Bu hataları bir başka açıdan şimdi birileri yeniden tesis etmeye gayret ediyor. 28 Şubat’ta başka bir fikre müsamaha yoktu, baskı vardı, konuşturmayın vurun tepesine mantığı vardı. Aynı mantık şimdi bir başka açıdan geldi başımıza çöktü.  Cenab-ı Hak insana akıl nimetini vermiş ancak bu nimeti verdikten sonra insanı serbest bırakmış. Dinde zorlama yoktur emrini vermiş. Cenab-ı Hakkın bile zorlamadığı dünyada siz toplumu kendiniz gibi düşünmeye zorlarsanız, bundan hem toplum zarar görür hem de siz zarar görürsünüz. Buradan kendilerine sesleniyorum sizin asıl hasmınız emin olun gerçekleri gizleyip size yalakalık yapanlardır. Asıl dost ise ne pahasına olursa olsun size hakikati hatırlatanlardır. Zulmediyorsunuz etmeyin.

   ÇOKLU BARO ADALETE OLAN GÜVENİ DAHA DA DÜŞÜRÜR.

   Ülkemizin gündeminde olan bir diğer konu ise çoklu baro tartışmalarıdır. Öncelikle şu hususu belirtmek istiyorum, Türkiye’de zedelenen adalet mefhumu bu adımla daha da zarar görecektir. Biz baroların hangi fikir ve ideoloji olursa olsun siyasallaşmasına tamamen karşıyız. Barolar adalet mekanizmasının bir temsilcisi olarak bağımsız olmalıdırlar. Hiçbir partinin fiilen ya da dolaylı yönden uzantısı görüntüsünü vermemelidirler.  Çoklu baro adımı ise, Türkiye’de artan kamplaşma ve kutuplaşmayı arttırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Avukatlar arasında oluşacak bu kutuplaşma bu ülkenin tamamına zarar verecektir. Avukatların yaşadığı problemler ortada dururken, siyasi dengeler gözetilerek meslek saygınlığının örselenmesi yanlış olup, meslek birliğinin ıslah edilmek yerine bu şekilde yıpratılmasının telafisi imkânsız olumsuzluklar oluşturabilir. Yapılacak değişikliklerin Baroların çağrısında belirttiği gibi müzakere yöntemiyle ortak bir aklın ürünü olarak kanunlaştırılması hayati önem arz etmektedir.

   LAF DEĞİL İCRAAT BEKLİYORUZ.

   Ülkemizin bir diğer gündemi ise İstanbul Sözleşmesi. AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş “Nasıl İstanbul Sözleşmesi bir hukuki süreç takip edilerek, icabı yerine getirilerek kabul edildiyse gerekirse yine usulüne uyarak bu sözleşmeden çıkılır” ifadesini kullanmıştır. İfadesine bizde aynen katılıyoruz. Ancak kendisinden beklediğimiz söz değil icraattır. Ya bu aileyi yok etmeyi amaçlayan sözleşmeyi kaldırın, ya da susun. Şunu bir kere daha belirtelim ki, bu sözleşmenin asıl amacı aileyi yok etmektir. ‘Kadına şiddeti engellemek’ bu amacı gizlemek için seçilmiş süslü bir cümledir. Ülkemizde yaşanan kadına karşı şiddeti engellemek için, batının kanunlarına ihtiyacımız yoktur. Biz kendi medeniyetimizle bu işleri çözebiliriz.

   DOĞU TÜRKİSTAN’A SESSİZ KALAMAYIZ.

   Son olarak Doğu Türkistan meselesi bütün İslam aleminin kanayan yarasıdır. Bugün Çin'in uygulamış olduğu politikalara dair bölgeden gelen haberler son derece endişe vericidir.  Özellikle de toplama kamplarının akıbeti zihinlerde soru işaretidir. İnsanların inançlarını değiştirmeye kalkışmak, aile mefhumunu ortadan kaldıracak adımlar atmak zulümdür. Bunun için de uluslararası bağımsız bir komisyonun kurulmasına izin vermelidir. İktidar maalesef Çin ile olan münasebetleri devam ettirme aşkına bu konuda gerekli girişimlerde bulunamıyor. Biz Çin ile kavga içinde bulunmayı arzu etmeyiz.  Lakin Çin hükümeti bu tavrından bir an önce vazgeçmelidir. Bugünkü politikalarını devam ettirmesi Çin’e fayda sağlamaz. Çünkü yaptıkları zulümdür.

   Şu hususu tekrar vurgulamak istiyorum yeryüzünün bütün mazlumlarının destekçisi olmaya devam edeceğiz, zulüm kimden gelirse gelsin sessiz kalmayacağız. Doğu Türkistan konusunun sonuna kadar takipçisi olacağız.

   Hepinize teşekkür ediyor sağlıklı ve huzurlu günler diliyorum.”

Editör: Haber Merkezi