AKÜ’DE OTİZM FARKINDALIK PANELİ DÜZENLENDİ

Afyon Kocatepe Üniversitesi (AKÜ) Yaşam Boyu Eğitim Merkezi ile Afyon Otistik Çocuklar Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin ortaklığında “Otizm Farkındalık” paneli düzenledi.
 
Atatürk Kültür Merkezi Kocatepe Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panele AKÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Handan Yıldız ile Yrd. Doç. Dr. Muhsin Elmas, Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Münevver Can Yaşar, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Arş. Grv. Dr. Yunus Emre Avşar, Otistik Çocuklar Derneği Başkanı Fatma Kılcı Kavas ve Rehberlik Araştırma Merkezi (RAM) Derneği Müdür Yardımcısı Ebubekir Zorlu katıldı.
 
Panelin açış konuşmasını gerçekleştiren ve Avustralya Otizm Federasyonu tarafından 2016 Yılın Otizm Babası ödülünü alan Yrd. Doç. Dr. Selim Pullu, otizm konusunda farkındalığın artması gerektiğini dile getirerek, farkındalık oluşturmak ve aileleri bilinçlendirmek adına hazırlanmış bir belgeselin gösterimini gerçekleştirdi.
 
Otizm için 6 risk faktörü var
 
Panelde konuşan AKÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Muhsin Elmas, çocukların nasıl otistik olduklarını ve bu durumu engelleyebilmek için neler yapılabileceğini kaydederek, “Otizm için kesin olarak belirlenmiş 6 tane risk faktörü var. Bunlar sezaryen, düşük doğum ağırlığı, hipotenik, doğar doğmaz ağlayabilmek, yetersiz anne sütü alımı ve baş bölgesinin büyüklüğü ya da küçüklüğü” dedi. Otizm hastalığının dış faktörlere bağlı olarak geliştiğini dile getiren Elmas, ailelerin bu konuda bilinçlenmesi gerektiğini dile getirdi.
 
Farklılıklar çeşitliliktir
 
AKÜ Okul Öncesi Öğretmenliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Münevver Can Yaşar ise, otizmin erken fark edilmesi durumunda tedavisine de erken başlanacağını ve bu sayede çocuğun beyinsel gelişimini erken dönemde destekleyebildiklerini söyledi. Otistik çocukların farklı olduklarını ama bu farklılıklardan da korkulmaması gerektiğini dile getiren Yaşar, “Farklılıklar bizi bazen çok korkutuyor. Aslında bu farklılıklar korkulacak bir şey değil, çeşitliliktir. Çiçek tarlasına baktığımızda, çiçeklerin de renklerinde, tonlarında farklılıklar olduğunu görürüz. Çocuklarımız da böyle aslında; kaşı farklı, gözü farklı. Ama sonuçta bu bizi korkutmaması gerekiyor. Çünkü bir çocuğu dünyaya getirdiğimiz zaman, daha önceki çocuğumuzda görmediğimiz duymadığımız özellikler olduğunda bir anda kaygılanıyoruz. Tabii ki bu zor bir şey olabilir ama bu çeşitliliktir. Bunu bir güzellik bir zenginlik olarak görmeliyiz” dedi. Anne ve babaların otizm konusunda bilinçli olması gerektiğini dile getiren Yaşar, öğretmenlere de bu konuda büyük sorumluluk düştüğünü belirtti. Erken tanı ve tedavi için muhakkak otizm konusunda farkındalığın artması gerektiğini vurgulayan Yaşar, “Çocuklarımızda gelişimsel olarak herhangi bir yetersizlik ya da bir farklılık görüldüğünde bir uzmana danışılmalı. Ne kadar erken fark edilirse o kadar erken tedaviye başlayabiliyoruz. Bu bilinç içerisinde, doktorlarımızla ve öğretmenlerimizle birlikte anne ve baba olarak birlikte hareket etmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.
 
Otizmin net bir tanısı yok
AKÜ Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Arş. Grv. Yunus Emre Avşar ise otizmin belirtilerinin erken çocukluk döneminde başladığını kaydetti. Otizmin tarihinden bahseden Avşar; otizmin net bir tanısı olmadığını, başka hastalıklar gibi tahliller yaparak bulunamadığını dile getirdi. Avşar şöyle konuştu:
 
“Otizm tanısını klinik olarak koyduğumuzda buna neden olan sebepleri sonrasında araştırabiliyoruz. Profesyonel olarak bu işte çalışmış, otizm tanısıyla ilgilenmiş birisinin gözlemi sonucunda sadece bu tanı konulabiliyor. Çocuklar 1 yaşından itibaren belirti vermeye başlıyorlar. Bunu da eski video kayıtlarından anlıyoruz. Bu konuda erken eğitime başlamak çok önemli. Bu yüzden ne kadar erken tanı konulursa o kadar iyi. 6-9 ay arası çocuklarda tanı konulamaz ama bu çocuklar ‘riskli’ diyebileceğimiz şekilde tanımlanabilir. İletişim alanında ses çeşidinin az olması, konuşanın yüzüne bakılmaması, seslere karşı sesli yanıt verilmemesi, anormal yüksek tonda ciyaklamaların olması, sosyal alanlarda göz temasının yetersiz olması, karşılıklı gülümseyişin olmayışı, adını çağırdığınızda dönüp bakmaması nötr duyguların yaşanması, kucağa alınma isteğinin az olması ve yalnız başına oynamaları klinik gözlem açısında tanı koymada etkilidir.”
 
Panelde, Otistik Çocuklar Derneği Başkanı Fatma Kılcı Kavas ve Rehberlik Araştırma Derneği Müdür Yardımcısı Ebubekir Zorlu’nun da konuşmalarının ardından AKÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Handan Yıldız tarafından katılımcılara teşekkür belgeleri takdim edildi.
 
Editör: Haber Merkezi