Geçen sayıdan devam
A) TÜRK ÖNCESİ DÖNEMDE BÖLGENİN TARİHİ
 
Bu toprakların yeni hâkimi Frigya Kralı II. Midas, buraya oğlu Literses'i vali olarak atamış, Litertes, oldukça önem verdiği bu şehri genişletmek ve zenginleştirmek için bir takım faaliyetlere girişmiştir. Öncelikle şehir nüfusunu arttırmaya çalışmış, gelen yabancılara iyi davranmak suretiyle onların, kalenin önünde şehir kurmalarını sağlamıştır. Öte yandan bunların çiftçilik ve harman işlerinde kendi topraklarını işlerken yardımcı olmalarını şart koşmuştur. Bu suretle Geleine Kalesi önünde yeni bir şehir ortaya çıkmış, kısa zamanda nüfus artmış, Hititler zamanındaki Kral Yolu'nun da Geleine'den geçmesiyle şehir, tüccar, kervancı ve sanatkârların toplandığı zengin bir ticaret ve kültür merkezi hâline gelmiştir. Geleine’nin kısa zamanda, doğu-batı ticaret yolu üzerinde önemli bir ticaret ve kültür merkezi haline gelmesi üzerine Frigya Kralı
  1. Midas, bu çekici ve suların bol olduğu, bereketli topraklara sahip şehri başkent yapmıştır.
Kral Midas’ın ölümünden sonra soyundan gelenler çeşitli beylikler halinde egemenliklerini sürdürmüşlerse de bir süre sonra bunlar zamanla Lidya hâkimiyetini tanımak zorunda kalmışlardır.
Lidya satraplarının yazlık ikametgâhı olan Geleine, Lidyalıların MÖ. 546 yılında Perslere yenilmesi üzerine, Pers hâkimiyetine girmiştir. Bu devirlerde hâlâ Kral Yolu üzerinde bir ticaret ve sanat merkezi olma konumunu devam ettiren şehir, Perslerin Yunanlılarla yaptıkları savaşlar sırasında zaman zaman ordu merkezi olmuştur. Bu sırada Pers İmparatoru Serhas, şehirde yeni saraylar inşa ettirmiş, bir iç kale (akropol) yaptırdığı gibi eski kaleyi de onartmıştır. Serhas'ın torunu II. Darius zamanında oğlu Prens Kuruş Anadolu satrabı olmuş, onun satraplığı zamanında da merkez Sart şehrinden Geleine'ye taşınmıştır.
Persler'in MÖ. 333 yılına kadar devam eden hâkimiyetine bu tarihte Makedonya İmparatoru Büyük İskender son vermiş, komutanlarından Antigones’i merkezi Geleine olmak üzere Frigya'ya satrap olarak atamıştır. İskender'in Ölümünden sonra satraplar birer ikişer bağımsızlıklarını ilan ettikleri sırada Antigones de, Geleine'de aynı şeyi yapmıştır. İskender'in yerine geçmek için faaliyete başlayan Antigones'in büyük bir kuvvetle Trakya’ya geçtiği sırada Bergama Kalesi'ndeki hazineyi korumakla görevli Attalis oğlu Ömen, Frigya'ya saldırarak, Geleine'nin de dâhil olduğu Batı Frİgya'yı ele geçirmişse de, bir süre sonra Antigones, Ömen’i Geleine'den çıkarmıştır. Bundan sonra Antigones, Geleine'de yerleşmek suretiyle burayı krallığının başkenti yapmıştır. Büyük İskender'in yerine geçmek hevesiyle sık sık çevresindeki krallara saldıran Antigones, en sonunda kendisine karşı birleşen Mısır Kralı Batlamiyos, Suriye Kralı Selefkos, Trakya Kralı Lizimahos'un ordularına karşı koyamamış ve ağır bir yenilgiye uğrayarak Geleine'ye çekilmiş (MÖ. 301), bir süre sonra da ölmüştür. Fakat bundan sonra diğer krallar arasında başlayan savaşlarda Geleine sık sık yağmalara uğramış, yakılıp yıkılmıştır.
Suriye Kralı Selefkos'un ölümünden sonra yerine geçen oğlu I. Antiochus savaşın yaralarını sarmak için yeni şehirler kurmaya, yıkılmış şehirleri de yeniden imara başlamıştır. Lâkin dalgalı bir arazide kurulmuş olan Geleine şehrinin yerini beğenmeyerek, bu şehrin hemen yanı başındaki ovada yeni bir şehir kurmaya girişmiş, öncelikle tapınak, stadyum, agora gibi şehrin genel yapılarını inşa etmiştir. Kurduğu bu şehre annesinin adına izafetle Apameia adını vermiş, Antiochus'un kurduğu diğer şehirlerden ayırt edilmesi için de Apameia Cibotos denilmiştir. Bir süre sonra Geleine ile birleşerek tek şehir olan Apameia, zamanla ticaret yolları üzerinde bulunmasının da etkisiyle büyük bir ticaret merkezi haline gelmiş ve Küçük Asya’nın en kalabalık şehirlerinden birisi olmuştur. Antiochus’un ölümünden sonra Selefkoslann gücü gittikçe zayıflamış, Romalıların yardım ettiği Bergama Krallığı ile yapılan savaşlarda yenilmişler ve sulh yapmak zorunda kalmışlardır. Böylece Selefkoslar, Frigya topraklarını Bergama Krallığı'na terk etmek zorunda kalmışlardır.
Bergama Krallığı döneminde oldukça önemini arttıran Apameia (Dinar) şehri, Bergama, Tralles (Aydın), Laodikia (Denizli) gibi diğer büyük şehirler ile para antlaşmaları yaparak gümüş paralar basmıştır. Elli yıl kadar Bergama Krallığı'nın hâkimiyetinde olan Apameia, kısa bir süre kendilerini Perslerin torunları sayan Pont Krallığı'nın yönetimine girmiş, nihayet MÖ. 70'lerde Romalıların eline geçmiştir. Romalılar tüm Frigya bölgesini ele geçirdikten sonra Roma'dan bir komiserler kurulu göndererek bölgenin İdarî teşkilâtını oluşturmuşlar ve Apameia’yı da il merkezlerinden birisi yapmışlardır. Önce Kilikia Eyaleti'ne bağlanan Apameia, daha sonra Asia Eyâleti sınırları içerisine alınmıştır.
Romalılar şehrin güvenliğini sağlayarak birçok tüccar, banker ve iş adamı getirtmişlerdir. Onların zamanında şehir, aslında bir serbest şehir olmakla beraber gittikçe artan Romalı iş adamları sebebiyle eski özelliğini yitirerek, bir Roma kolonisi haline gelmiştir. Bununla beraber şehrin Kral Yolu üzerinde bulunmasından dolayı sosyal, kültürel ve ekonomik hayat gittikçe yükselmiştir.
Uzun zaman Anadolu'nun en büyük şehirlerinden birisi olan Apameia, Romalılar zamanındaki ihtişamlı konumunu Bizanslılar zamanında devam ettirememiştir. Çünkü bu devirde Constantinople (İstanbul) şehrinin ön plana çıkması, Bizanslıların yeni tesis ettiği İdarî teşkilâtta Apameia'nın parçalanarak, bir köy derecesine indirilmesi ve artık devrin büyük ticaret yollarından uzak kalması buna etken olmuştur.
Bizans döneminde Apameia'nın inhitâtına karşılık Homa ön plana çıkmıştır. Homa hakkında Bizans devrinden öncesine ait herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Nitekim Bizans döneminde Siblion veya Soublion diye bilinen bu bölgede savunma amaçlı bir istihkâm bulunmaktadır. Homa’daki bu istihkâmın kuruluşu ya I. Justinien, ya da îkonoklast imparatorları zamanındadır. Homa istihkâmı ve buradan geçen yol sonraki yıllarda, bilhassa Türk akınları sırasında önem kazanmıştır. Bizans için Selçuklular ile yapılan hudut mücadelelerinde Homa oldukça önemli bir yere sahipti. Çünkü Bizans'ın ehemmiyetli yollarından birisinin buradan geçmesi yanında, bölgedeki büyük istihkâmlarından biri de Homa idi.
 
HOMA VE GEYİKLER HAVALİSİNİN TÜRKLEŞMESİ VE SONRASI
XI. yüzyıl sonlarına doğru Türklerin Anadolu'ya gelişinden sonra kısa zamanda Denizli'ye kadar olan bölge fethedilmiş, bu sırada artık bir köyden ibaret olan Apameia (Dinar) da Türklerin eline geçmiş ve bu suretle Roma ticaret yolunun Denizli-Dinar arasındaki kısmı bir süre Türklerin denetimi altına girmiştir. Bu sırada Homa, sınırda yer alan bir istihkâm olduğundan dolayı sık sık Türk akınlarına maruz kalmıştır. Meselâ bunlardan birinde Türkmenlerin Bizans sınırlarına yaptıkları akınlarda Lampe Ovası, Pergamon, İzmir ve Kelbian'da mücadele ettikleri bilinmektedir (1107). İşte bu sıralarda Bizans tahtına Yoannis'in (1118-1143) geçmesiyle bu havalide Türk-Bizans savaşları daha kızışmış, Bizans imparatoru Denizli ve civarını tekrar ele geçirmiştir.
Batı Anadolu'da ve Güney Marmara'da oldukça ilerlemiş bulunan Türklere karşı Bizans İmparatoru Manuel Kommenos (1143-1180), 1145'te Selçuklu Sultanı îzzeddin Mesut'un (1116-1155) Dânişmendliler'e karşı Fırat boylarında sefer yaptığı bir sırada ordusunu toplayarak gelip Homa'da karargâhını kurmuştur. Hatta bir gün Dinar taraflarına ava gittiğinde Türkmenlerin saldırısına uğramış, yaralanmasına rağmen kaçarak kurtulmuştur. Ertesi yıl Akşehir ile Konya üzerine yürümüş, 1146 yılında Konya civarında meydana gelen ve her iki tarafın da büyük kayıplar verdiği şiddetli savaşlardan sonra Homa tarikiyle avdet etmiştir.
1162'de Kılıçarslan'ın (1155-1192) Bizans ile yaptığı barış neticesinde dostça giden Selçuklu-Bizans münasebetleri, Eskişehir civarında sayılan 100.000'i aşan Türkmenlerin yeni yurt ve otlaklar bulmak amacıyla Rûm ülkesine akınlarda bulunmasıyla bozuldu. Bunun üzerine Manuel bir yandan Türkmenlerin istilâsını durdurmak, bir yandan da kudreti oldukça artan II. Kılıçarslan'a bir ders vermek için harekete geçti. İki taraf arasındaki dostluğun bozulmaması için yapılan görüşmeler sonuç vermeyince Manuel, 1175'de hudutlara kuvvetler göndererek kalelerin tahkimine başladı. Bu suretle iki metruk istihkamı Dorylion (Eskişehir) ve Soublion (Homa)'u yeniden inşâ etti. Öte yandan Selçuklu sultanı da bu istihkamların inşâsına mâni olmak için karşı akınlarda bulunuyordu. Bunun üzerine Manuel Kommenos 1176'da Selçuklulara büyük darbeyi indirmek ve Anadolu'yu tüm Türklerden temizlemek amacıyla İstanbul'dan hareket etti, imparator Manuel Eskişehir yolu yerine, Selçukluları gafil avlamak ve Selçuklu payitahtı Konya üzerine yürümek için Denizli yolunu tercih etti. Buna göre Bizans ordusu önce Dazkırı'ya, ardından Dinar'a vardı. Sonra Homa'ya varan Bizans ordusu İlerlemeye devam ederek Türk-Bizans hudûdundaki Myriokefalon denilen dar ve sarp bir geçide girdi. Lâkin Bizans ordusu bu geçit yerinin çıkışında II. Kılıçarslan'ın kurduğu pusuya düştü ve Türklerin şiddetli hücumu karşısında büyük bir bozguna uğradı. Bu bozgun neticesinde Manuel sulh teklifinde bulundu. Yapılan anlaşmaya göre imparator Eskişehir ile Homa istihkâmlarını yıkmayı ve fidye ödemeyi kabul etmiş, Homa-Honaz ve Alaşehir yoluyla İstanbul'a geri dönmüştür. Bu savaş neticesinde Haçlı istilâları nedeniyle 1097-1176 arasında Bizanslılarda bulunan üstünlük tekrar Türklere geçmiştir.
İmparator Manuel, İstanbul'a döndükten sonra söz verdiği gibi Homa istihkâmınını yıktırmasına rağmen Eskişehir istihkâmını yıktırmadı. Bunun üzerine Sandıklı ve Dinar havalisinde bulunan uçbeylerinden Emir Sungur; Dazkırı, Denizli ve Çivril taraflarına akın yapmakla görevlendirilmiştir. Böylece, Kütahya ile Eskişehir Selçuk hâkimiyetine girmiş, Türk hududu Denizli’ye kadar ulaşmıştı. Bundan sonra bu bölge, bir süre daha Türk-Bizans mücadelelerine sahne olmuşsa da Bizans'ın gittikçe kuvvet kaybetmesiyle Türkler artık XIII. yüzyıl başlarından itibaren bu bölgeyi hakimiyetleri altına almış olmalıdırlar. Nitekim Ebu'l-Fida, Moğol istilâsı öncesinde geçtiği Denizli civarında ve dağlarında 200.000 çadır halkı Türkmenin yaşadığını zikretmektedir.
Bu yine XVI. yüzyılın ikinci yarısında başlayıp yüzyıl sonuna kadar devam eden, hatta değişik illerin suhteleriyle savaşmaya yeltenecek kadar cesaret sahibi olan suhtelerin çıkardığı hadiselerden zaman zaman Homa Kazası’nın da etkilendiği anlaşılmaktadır.
 
KAZÂNIN OSMANLI İDARÎ TAKSİMÂTINDAKİ YERİ
Geyikler’in bağlı olduğu Homa, XV-XVI. yüzyıllarda Anadolu Eyaleti’nin Kütahya Sancağı'na bağlı bir kaza merkezidir. Bilindiği üzere, Osmanlı taşra teşkilatında ülke eyaletlere, eyaletler sancaklara, sancaklar ise her biri bir kadının idaresinde bulunan kazalara bölünmüştür. Kazaları oluşturan köyler ise  idari ve coğrafi sınırlara taksim olunmuş, bu suretle aynı coğrafya içerisinde benzer hususiyetlere sahip köylerden oluşan idare üniteye ise nahiye adı verilmiştir.Ancak nahiye tabirinin her zaman kazanın bir parçasını değil,bazen bir livayı,(Sancak)livanın bir parçasını ifade ettiği de görülmektedir.Yine bir başka görüşe göre nahiye tabiriyle,birkaç divan veya bölükten oluşan bir bölgenin veyahut tek bir divan ya da bölükten oluşan  bir naiplik bölgesinin kastedildiği belirtilmiştir.
1243 Kösedağ Savaşı'nı müteakip Anadolu Türk birliğindeki çözülme devrinde, Moğollara dayanmak suretiyle bir ara mutlak iktidar sahibi olan Selçuklu veziri Muîneddin Pervane'nin boşalan makamlara yaptığı tayinler sırasında Ladik, Honaz,Sandıklı, Kütahya, Akşehir ve Beyşehir havalileri vezir Sâhib Ata Fahrüddin Ali'nin  oğulları Tâceddin ve Nüsreddin Hasan’a iktâ olarak verilmiştir . Bu durumda Homa ve Geyikler de büyük bir ihtimalle Sahip Ata oğullarına verilen topraklar içerisinde yer almış olmalıdır. 1276 senesine gelindiğinde bu topraklar Germiyanlıların eline geçmiş ve Germiyanlılardan Ali Bey uçbeyi olmuştur. Bundan sonra birkaç defa Sâhib Ataoğulları ile Germiyanoğulları arasında el değiştiren bu topraklara, nihayet XIII. Yüzyıl sonunda kesin bir surette Germiyanoğulları sahip olmuşlardır. Merkezi Kütahya olan Germiyanoğullan arazisi, bundan başka Uşak, Gediz, Armutlu, Gököyük, Selendi, Kula, Tavşanlı, Banaz, Işıklı (Şeyhlü), Baklan, Tonuzlu, Honaz, Dazkın, Eğrigöz, Simav ile Homa ve Geyikler kazalarını ihtiva etmektedir.
1429 yılında son Germiyan hükümdarı Yakub Bey’in vasiyeti gereği bütün
Germiyan arazisinin Osmanlılara katılmasıyla birlikte83, merkezi Kütahya olmak üzere Kütahya Sancağı tertip edilerek, buranın sancakbeyliğine Umur Bey oğlu Osman Çelebi gönderilmiştir84. Homa Kazası da, bu suretle Anadolu Eyâleti'nin Kütahya Sancağı'na bağlı bir kaza olmuştur.
XV-XVI. yüzyıla ait Kütahya Sancağı tahrir defterlerinin hemen hepsi nahiye esasına göre tertip edilmiştir. Fakat bu defterlerde nâhiye tâbiriyle bâzen kazânın, bâzen de kazânın İdarî bölümlerinin kastedildiği anlaşılmaktadır. Bu husûs II. Bâyezıd döneminde tanzim edildiği tahmin edilen defterde tetkik mevzuumuz kazâ İle ilgili kayıtlardan daha sarih bir şekilde anlaşılmaktadır. Nitekim bu defterde ''Nâhiye-i Homa der-Livâ-i Kütahya"  kaydından buradaki nâhiye kelimesiyle Kütahya Livâsı'na bağlı Homa Kazâsı'nın, “Nâhiye-i Geyikler tâbi' Homa kaydıyla ise Homa Kazâsı'na bağlı Geyikler Nâhiyesi'nin kastedildiği anlaşılmaktadır.
Homa Kazâsı'nın İdarî taksimâtına gelince; II. Bâyezıd döneminde kazanın biri Merkez, diğeri Geyikler olmak üzere iki nahiyesi söz konusu iken, 1520 tarihinden önce bu nahiyelerin birleştirilerek tek nâhiye, Homa Nâhiyesi addedildiği anlaşılmaktadır. Bu taksimât XVI. yüzyıl sonlarına kadar sürmüşse de, defterlerde Homa ile Geyikler’e tâbi olan köylerin ayrı ayrı zikredilmesi coğrafî ayrılığın hâlâ devam ettiğini göstermektedir. Buna göre Homa ile Geyikler'e tâbi köy ve mezraların dağılımı şöyledir:
 
 
 
 
Nahiyeler
 
II. Bâyezıd
 
1520
 
1530
 
1570-1571
Köyler Mezralar Köyler Mezralar Köyler Mezralar Köyler Mezralar
Merkez     7     1   9    1   14     1   39   16
Geyikler   40   14   61   16    63   15   41   8
Toplam  
   47
 
   15
 
   70
 
   17
 
   77
 
    16
 
   80
 
    24
 

Homa’da Geyikler adıyla müstakil bir kaza teşkil etmiştir. Tanzimat sonrasında oluşturulan yeni İdarî taksimatta Homa, Karahisâr-ı Sâhib Sancağı'na bağlı bir kaza, Geyikler ise bu kazaya bağlı bir nahiyedir.
XX. yüzyıl başlarında Homa, Çivril Nahiyesi’ne bağlı iken; Geyikler de; Geyikler nâm-ı diğer Dinâr Nâhiyesi adıyla Karahisâr-ı Sâhib Sancağı'nın Sandıklı Kazâsı'na bağlı bir nâhiye idi. Tablodan da görüleceği üzere II. Bâyezıd devrinde 47 olan köy sayısı XVI. Yüzyıl boyunca büyük bir artış göstererek 1570-1571 tarihinde 80'e ulaşmıştır. Bunun sebebi önceki defterlerde adından hiçbir şekilde bahsedilmeyen yeni karyelerin ortaya çıkmasıdır. Diğer taraftan bazı mezralar karyeye tahvil eylerken, aynı şekilde bazı karyelerde mezra hâline gelmiştir. Ancak bu karye sayısındaki büyük artışı etkileyecek düzeyde değildir.
Tabloda dikkati çeken bir diğer unsur ise, önceki dönemlerde Homa ile Geyikler'e bağlı karyeler arasında bir coğrafi birlik yaratılmışken, bunun 1570-1571 tarihinde ortadan kalktığını ve Homa'ya bağlı karye sayısında anormal bir artışın olduğunu görüyoruz. Bunda etken, karye sayısındaki artışın yanı sıra coğrafi şartların bir kenara bırakılarak Homa ve Geyikler'e tâbi olan köyler arasında dengeli bir dağılım sağlama çabası olmalıdır.         DEVAM EDECEK