GÜLTEKİN UYSAL : "İTTİFAK KONUSUNDA SOMUT ŞEYLER VAR..."

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, gazeteci Umut Yavuz’un “seçimde ittifak yapacak mısınız?" sorusuna  açık bir şekilde: “Önümüzdeki seçimlerde bu anlamda formülasyonları sorumlu bulunan bütün aktörler kendi adlarına akıl koyarak geliştirmeli. Bizler de arkadaşlarımızla açık şekilde ilişki, telkin ve tekliflerimizi sürdürüp iletiyoruz. Somut şeyler var ama süreç içinde belli olacak” Uysal’ın bu sözlerinden şu sonuç çıkıyor: “Demokrat Parti ciddi anlamda baraj sorununu aşmak için diğer partilerle görüşme trafiğini sürdürüyor.”dedi.

Umut Yavuz’un röportajı:

Türkiye’de “çok partili demokrasi ve özgür seçimlerin” sembolü Demokrat Parti’nin Genel Başkanı Gültekin Uysal ile kendi tabiriyle “Türkiye'ye yeni bir 'ROTA' çizme noktasında fikir ve tasavvurlarımızı” hasbihal ettik.

 DP Genel Başkanı Uysal ile son yıllarda çok alışık olunmadık biçimde yüksek siyaset konuştuk. Demokrat Parti’nin genç ve dinamik genel başkanı engin fikir ve analizleri ile Türkiye tablosunu çok isabetli bir biçimde ortaya koydu. Menderes’in partisinin başında bulunan ve Menderesvari duruşuyla dikkatleri çeken Uysal, doğu ve batı düşünürlerinden geniş yelpazede referanslar vererek şekillendirdiği açıklamalarında önemli gerçeklerin altını çizdi. Hızla 7 Haziran seçimlerine gittiğimiz bir süreçte DP Genel Başkanı Uysal öncelikle ülkemizin içinde bulunduğu durumu ve iktidar partisinin ülkeyi maruz bıraktığı tabloyu çok veciz bir biçimde açıkladı.

 AKP İSLAMİ REFERANSLA PRESTİJ ALANI OLUŞTURDU

 Gültekin Uysal AKP’nin, “Dünya konjonktürünün önüne serdiği imkanlar ve ABD’nin bölgeden doktrin olarak geri çekilme düzenine geçtiği bir dönemde İslami referanslı bir siyasetle bir prestij ve sempati alanı oluşturduğunu” söylüyor ve “Netice itibariyle tercih ettiği politikaların Suriye’den başlayarak, Libya’dan başlayarak, Mısır’dan başlayarak katmerlene katmerlene bizim iç meselemiz haline geldiği ve iflas ettiğini” vurguluyor.

 DIŞ POLİTİKADA DOĞRU FORMÜL

 Uysal bu noktada, “Suriye bizim için önemli. Hem tarihi hem siyasal hem de kültürel anlamda. Süleyman Şah türbesinin orada bulunmasının anlamı da odur zaten. Dış politikayı tek başına “tarihi geçmiş” unsuruna bindiremezsiniz. Elbette bizim Kudüs’ü terk ediş tarihimiz Aralık 1917… Meşhur Onbaşı Hasan’ın hikayesini hepimiz biliriz. Hepimizin gözlerinden yaşlar süzülür” diyerek öncelikle dış politikada nasıl bir tasavvur olması gerektiğini anlatıyor ve doğru formülü şöyle açıklıyor: “Bugünün realitesi, gerçekleri ve kudret kapasitenizle bunu nasıl harmanlayıp ortaya bir akıl ve bir siyaset koyuyorsunuz? Önemli olan budur.”

 İKTİDAR KOLAYCILIĞA KAÇTI

 Uysal vizyonuna şöyle devam ediyor: “Daha da önemlisi bugün devlet bizim müteşebbislerimizle sivil toplum örgütlerimizle derinlik kazanarak buralarda var olmalıdır. Medeniyet kurmuş toplumların sınırları sadece siyasi sınırlardan ibaret değildir. Mostar Köprüsü niye bir hedefse Mekke’deki varaklar da o yüzden hedef. Retorik düzeyde bu hoş bir şey ama bunun icapları da var. Bu iktidar Türkiye içinde verilen imkanla beraber demokratik hukuku merkeze alan, herkese eşit fırsatlar sunan, herkesin hukukunu teminat altına alan, dünyayla üreten bir güç olarak kenetlenmiş cezbettiği sermayeyi üreten mekanizmaları yönlendirebilmiş, Türkiye’yi yapısal bir dönüşüme sokabilecek bir yapıya getirmiş olmalıydı. Fakat tam tersi bir şekilde kolaycılığa kaçarak ülkeyi zenginleştirmekten ziyade kendilerini zenginleştirme peşinde koştular. Genele eşit fırsatlar sunmak yerine kendi şürekasına bir takım fırsatlar sunmayı mı tercih ettiler”

 TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ KOMADA

 Dış politikadan iç politikaya yönelen bu derinlikli analizden sonra Uysal gelinen noktada Türkiye demokrasisini şöyle özetliyor: “Türkiye’de hakikaten demokrasi komada diyebileceğimiz bir vasattadır. Bu iktidar maalesef insanların birbirine güveninin zedelendiği, fikrini söyleyemediği bir vasatı Türkiye’nin önüne bıraktı.”

 DEMOKRAT PARTİ NE YAPIYOR?

Peki Demokrat Parti bu noktada ne yapıyor? Gültekin Uysal bu soruya da sohbetin genelinde olduğu gibi derinlikli bir cevap veriyor: “Demokrat Parti olarak biz de bulunduğumuz noktada kurucu irademizin ortaya koyduğu referans değerlerle bugünün Türkiye’sine bunları anlatabilmeyi, Akif’in deyimiyle “doğrudan doğruya alıp ilhamı Kur’andan asrın idrakine söyletmeli” dediği manada başarmaya çalışıyoruz.” Kendi bulundukları noktayı “merkez” veya “merkez sağ” olarak niteleyen ve buna çok önem atfeden DP Genel Başkanı Uysal, “Merkez toplumun en geniş ortak paydasıdır. Bu payda içinde dini ve milli değerlerle, cumhuriyet ve demokrasinin bütün değerleri var. Bütün bunlar tarihsel perspektif içinde ifade ettiğimiz o çok partili siyasal hayat ile mezcedilmiştir. Merkez Sağ işte bu iki asırlık tecrübe içinde bu topraklar için adeta bir ölçek ekonomisidir. En az maliyetle, en az travma yaratarak, en az yan etki oluşturarak, metastaz yapmadan bu yönetimin uygulanma modelidir” sözleriyle misyonlarını özetliyor.

 TÜRKİYE'DE SİYASET UÇLARA KAYDI

 Bu kavramsal ifadelerin toplumdaki karşılığının olup olmadığını soruyoruz. Tereddütsüz cevap veriyor: “Toplumda bunun karşılığı var. Ama bunu yeniden görünür hale getirmek için ciddi bir çabayla, matruşka gibi kademe kademe örerek, somut bir şekilde bu gerçeği ete kemiğe büründürmek gibi bir vazifemiz var. Bugün siyasetin savrulduğu nokta belli. Uçlara kaydı siyaset. Bunun karşısında kendimizi anlatan, hakaret etmeden, iftira atmadan, inanmadığımız hiçbir şeyi söylememeye gayret ederek bu mücadeleyi veriyoruz.”

 "MEVCUT KAVGADA TARAF DEĞİLİZ"

 Peki Demokrat Parti bu mücadeleyi nasıl veriyor? İşte bu noktada çok önemli bir kaidelerini açıklıyor DP Genel Başkanı Uysal: “Mevcut kavgaların ve yaşanan bir takım çekişmelerin biz tarafı değiliz. Biz ilkeler ve prensiplere taraf olmaya gayret gösteriyoruz. Türkiye bu yaşananlardan ders çıkartmak zorunda. Yani hem coğrafyanız hem tarihi şartlarınız hem de iktisadi büyüklüğünüz, demografik yapınız sizi buna mecbur bırakıyor. Ya bunun altında kalacaksınız ya da bunun üstüne çıkacaksınız.. Mevcut tabloda Türkiye bunun altında kalacak gibi görünüyor.”

 "TÜRKİYE'NİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İHTİYACI VAR"

 Tam da bu noktada Gültekin Uysal’ın 7 Haziran öncesi siyaset tablosunu nasıl gördüğü önem kazanıyor. DP Genel Başkanı 7 Haziran öncesiyle ilgili öngörülerini şöyle özetliyor: “Türkiye’ye bir dayatma var. İktidar partisi kendi merkezinde bir kişinin şahsında topyekün sisteme, bütün erkleri onun şahsı ve şürekasında birleştirerek bir deli gömleği giydirme teşebbüsü var. Bütün bunların karşısında bütün sivil demokrat unsurlar alternatif koyabilme imkanı mücadelesi vermek zorundadır. Türkiye’nin bir iklim değişikliğine ihtiyacı var. İklim değişince herkes reel pozisyonuna çekilir. Olması gerektiği gibi davranmaya başlar. Türkiye 12 yıldır bunu dengeleyecek denetleyecek mekanizmaları üretemeyince, “kontrolsüz güç, güç değildir noktasına” gelindi. Bugün iktidar partisini özetleyebileceğimiz en güzel betimleme “kontrolsüz güçtür”. Bunun ötesinde Türkiye kurumsal anlamda bir çıkmazda. Yargının ne hale geldiğini görüyoruz. İktidar kendine bir iyilik yapmak istiyorsa bu adalet mekanizmasıyla yüz yüze geleceğini düşünerek, işleyen bir adalet mekanizması ve işleyen bir demokrasiyi miras bırakmalıdır. Yoksa ayarını bozdukları kantar onları da eninde sonunda tartacaktır.” AKP içindeki son tartışmalarla ilgili olarak da şunları söylüyor Uysal: “AKP içindeki son tartışmalar bir çözülmenin göstergesi gibi görünüyor. Ancak bu noktada açılan soruşturmaların bir neticeye ulaşacağını düşünmüyorum. Çünkü dediğimiz gibi adalet mekanizmaları işlemiyor. Türkiye’de adalet komisyona havale etme noktasına gelmiştir. Adalete dair meseleler üstü örtülerek zamana havale edilmektedir. Bu noktada çok da önemli değil bu. Zira milletin vicdanında tekabül ettiği yer önemli. Millet vicdanında hükmünü bugün veriyorsa tarih de bu hükmü bir gün elbet icra edecektir. Daha önce etmiştir. Pek çok örnek vardır.

” ÇÖZÜM SÜRECİNE NASIL BAKIYOR?

 Gültekin Uysal’ın çözüm süreci ile ilgili sözleri de mühim. Çözüm’de gelinen noktayla ilgili memnuniyetsiz bir duruş sergileyen Uysal gördüğü tabloyu şöyle betimliyor: “Türkiye çok bilinçsiz bir şekilde etnik bölücü siyasetin kimyasını ve nihai programını bilmeden bir çözüm macerasına atılmıştır. Süreç adı altında başta bölgede yaşayan insanları etnik siyasete mahkum eden ve tek meşru temsilci haline PKK’yı getiren bir noktaya ulaşılmıştır. Bu bölgede yarın devletin yanında duracak insanları bulamayacak hale geldik. Bu noktaya getirdiler siyaseti. Çekilmişsiniz. Egemenlik sahanız bölgede güvenlik güçlerinin sınırları içine hapsolmuş. Geçen bir il başkanımız anlattı. Oğlu Diyarbakır’da asker, yolda durdurulmuş ve ayak bastı parası alınıyor. İnsanlar bunu kanıksamış. Bir egemen devlet böyle bir portreye tahammül edemez. İktidar bir takım arka kanallardan Barzani üzerinden en nihayetinde de Oslo’da başlayan aleni süreçle beraber bugün terör örgütünün meşrulaşmasının ve toplumsallaşmasının önündeki engelleri kaldırarak etnik bölücü bir hareketin belli bir ölçeğe taşınmasına müsaade etti ve bugün bu ölçek kendisini dahi tehdit eder hale geldi.”

 "ERDOĞAN SORUMSUZLUK İLKESİNİ YANLIŞ ANLAMIŞ"

Bu noktada Uysal’a göre Erdoğan’ın zaman zaman fevri ve sıra dışı çıkışlarının tek bir açıklaması var: “Bugün Cumhurbaşkanı bu dalganın kendisini vuracağını bildiği için bir takım fikirleri Cumhurbaşkanının sorumsuzluk ilkesini de yanlış anlayarak “sorumsuzca” dile getiriyor.

” ÇÖZÜLMEYE NASIL KARŞI DURULUR?”

 Peki özellikle çözüm süreci ve diğer sıkıntılarla Türkiye’nin içine girdiği sıkıntılardan nasıl çıkılabilir? Uysal bu noktada şu fikirleri paylaşıyor: “Buna karşı koyacak tek bir güç var devletin idari yapısı ve hukuktur. Bunun içinde güvenlik güçleri de var. Ama bu iklimin öncelikle değişmesi lazım. Devlet gücüyle bugün insanları yoksulluğa mahkum edip siyasal anlamda sadakatlarını satın aldınız ve bunu bugün kullanıyorsunuz. Peki yarın ne yapacaksınız? Etnik siyaset dediğimiz şeyin mahiyeti manası ve nihai programı bellidir. Bunu ancak yönetilebilir bir düzeyde Türkiye’yi dönüştürerek, insanları birey haline getirerek, vatandaş haline getirerek çözebilirsiniz. Cumhuriyet kavramının kurumsal olarak hedefi budur. Herkesin vatandaş olmasıdır. Eğitim yoluyla, iktisadi mekanizmalarla bu yapılacaktır.”

UYSAL'DAN LİBERAL DÜŞÜNCELER

 Uysal’ın bu noktadaki tespitleri kendisinin “liberal demokratlık” manasında bir anlayışı olduğunu gösteriyor. Uysal bu kadarla kalmayıp bu görüşlerini şu sözlerle geliştiriyor: “Siyaset kolaycılığa kaçarak bugünkü siyasal düzen içinde bireylerin varlığını kolektif kimliklere dayandırdı. Kimlikler bireysel niteliklerimizle oluşmuyor. Ama Türkiye gelişmiş bir ülke olacaksa bunun ölçüsü bellidir. Bireysel varoluş öne çıkarılmalıdır. Fakat bir tarafta bir Başbakan’ın evinde milyar dolar sakladığı bir değer yargısı olarak ortaya konulursa o yaratıcılık ve bireysel teşebbüs zaten ortaya çıkmaz. Bu yolla para kazanmak bir emsal teşkil ettiği için herkes bu yola baş koyar.

” VE GELELİM İTTİFAK SENARYOLARINA”

Demokrat Parti’nin bu köklü dönüşümleri sağlamak için ne gibi tedbirler aldığı ve bu tedbirler içinde bazı siyasal partilerle “işbirliği veya ittifak” içine gidip gitmeyeceğini soruyoruz. Uysal bu soruya da açık ve net cevap veriyor: “Siyasal aktörlerin sorumluluk gereği bu formüllere açık olması gerekir”. Uysal bu gerekliliği geniş olarak şöyle anlatıyor: “Türkiye’yi iklim değişikliğine götürebilmek, gittiği istikametten geri döndürmek için bu sorumluluk var.  Demokrasiyi tarif ederken, kurallar ve teamüller rejimi denir ama aynı zamanda “sorumluluk” rejimidir. O yüzden mesul davranma mecburiyeti hissediyoruz, bu manada önümüzdeki seçimler Türkiye’de dengeyi yakalamak için bir fırsattır. Yüzde 10 barajı sebebiyle insanlarımız doğrudan tercihlerini yansıtmak yerine stratejik oy kullanır hale geldi. Negatif bir oy anlayışı var. Aman A partisi gelmesin B’ye verelim, aman C partisi gelmesin D’ye verelim şeklinde… Türkiye hakikaten bir siyasal programa oy verecek bir zemine kavuşmalı. Biz Demokrat Parti olarak vatandaşa “mecbur değilsiniz “diyoruz. Bu lafın bizim adımıza da icapları var. Biz tek başına iktidar olmuş nice başbakanlar cumhurbaşkanları çıkarmış bir hareketiz. Kadro derinliğimiz var ve bunu ete kemiğe büründürmek için çaba sarf ediyoruz. Siyaset çok pahalı bir faaliyet alanına dönüştü. İktidarın 1994 yılından itibaren bir ele geçirme mantığıyla devşirdiği müktesebatla topyekün Türkiye’yi bir rantiye düzenine geçirmesi ve siyaseti bu kanallarla beslemesi ortadadır. Havuz medyası adıyla maruf bir düzenin nasıl kademe kademe şekillendirildiğini de biliyoruz. Yurt dışındaki gurbetçilerimizin kaynaklarının nasıl çarçur edildiği 99 yılındaki Fazilet’in kapatılması davasında AYM’nin kararlarına kadar teyid edilmiştir. Siz şimdi milyar dolarlık bütçe karşısında devlet gücü karşısında nasıl mücadele edeceksiniz? Bu engelli koşu değil adeta yüksek atlamadır. Siyaset mucize işi değil. Akıl ve emek işidir. Bunlara rağmen vicdanlar ortaktır, tarih yazmıştır. Elinde gücü bulunduranların nasıl kaybettiğini tarih göstermiş. İman varsa imkan vardır. İnanmış insanlarımızla bir idealler manzumesine, bu toprağın bize bahşettiği değerler adına mücadele veriyoruz.”

 "İTTİFAK KONUSUNDA SOMUT ŞEYLER VAR..."

Sonunda Gültekin Uysal açık bir şekilde konuyu bağlıyor: “Önümüzdeki seçimlerde bu anlamda formülasyonları sorumlu bulunan bütün aktörler kendi adlarına akıl koyarak geliştirmeli. Bizler de arkadaşlarımızla açık şekilde ilişki, telkin ve tekliflerimizi sürdürüp iletiyoruz. Somut şeyler var ama süreç içinde belli olacak” Uysal’ın bu sözlerinden şu sonuç çıkıyor: “Demokrat Parti ciddi anlamda baraj sorununu aşmak için diğer partilerle görüşme trafiğini sürdürüyor.”

AKP İÇİN SONUN BAŞLANGICI

 Söz konusu ittifak ihtimallerinin AKP içinde çözülme ve bitişe doğru gidebileceğini öngören Gültekin Uysal, mevcut iktidarın durumunu şu şekilde özetliyor: “Bu iklimin bu yaşananlarla beraber iktidar partisindeki yanlışlar silsilesini daha da tetikleyeceğini, en azından bu yanlışların ortaya dökülme, deşfire olma, saçılma sürecinin daha da katmerleneceğini düşünüyorum. İktidar bugün artık toplumun önünde değil gerisinde yürüyor. İçe kapanan kendi iddialarını kendisi tekzip eden bir noktaya gelmiştir. Bu da sonun başlangıcıdır”. Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal iktidarın sona geldiği noktada Türkiye’nin aydınlık bir yarına çıkacağını öngörüyor ve gelecek adına bu duyguyla umutlu baktığını özenle vurguluyor. RÖPORTAJ: UMUT YAVUZ / ROTAHABER - ÖZEL

Editör: Haber Merkezi