Çare enerji tıbbı mı ?
 
Enerji tıbbı aslında yeni bir kavram değildir. Geçmişi 5000 yıl öncesine dayanan akupunktur ,  tanı ve tedavi sistemi enerji tıbbı üzerine inşa edilmiş kadim bir yöntemdir. Vücudumuzda 12 meridyen üzerinde sürekli akan bir enerji olduğu ve bunda oluşan bir bozukluğun hastalık oluşturduğu , bu düzeltilince de hastalıkların tedavisinin yapılabildiği bugün artık bilimsel olarak kabul görmüştür.
 
Vücudumuzda her hücresinin hatta evrendeki  canlı cansız tüm maddelerin kendine özgü frekansları vardır. Vücudumuzdaki her organ kendine özgü frekanslarla kendi enerjileri ile titreşir. Toksin , ağır metal , mikroorganizmalar gibi maddeler tarafından bu titreşimler bozulduğunda organda enerji düzeyinde bozukluklar  başlar ve bu ilerleyerek hücre düzeyinde rahatsızlıklara neden olur. Bio kimya yöntemleri , görüntüleme yöntemleri gibi Klasik tıp uygulamaları ile hastalık hücre düzeyinde iken tesbit edilebilir. Fakat biokimya tahlili ile Diyabet tanısı konulduğunda , insulin üreten pankreas  hücrelerinin büyük kısmı tahrip olduğu  düşünülürse tedavi için çok geç kalınmış olur. Enerji tıbbı ile frekans düzeyinde bozukluk oluştuğunda bunu tesbit etmek mümkündür. Bu da hastalığın  hücresesel düzeyde bozukluk yapmadan tanısına ve tedavisine imkan sunar.
 
Enerji tıbbı ile ilgili uygulamalar özellikle 1970 li yıllarda Almanya da uygulanmaya başlamış ve gün geçtikçe yayılarak devam etmektedir. Enerji tıbbı kendine özgü tanı ve tedavi yöntemleri olan , bozulan frekansların düzeltilerek organ rahatsızlıklarını düzelten bir uygulamadır.
 
Enerji ya da frekans tıbbı geleceğin tıbbı olarak da adlandırılabilir. Herhangi bir ilaç kullanılmadan sadece vucudun frekansları kullanılarak tedavi yapılır.Klasik tıp yöntemleri ile tedavisi ve tanısı mümkün olmayan birçok rahatsızlığın tedavisi enerji tıbbı yöntemleri ile yapılabilir. Bugün klasik tıp yöntemleri ile çaresiz görülen , migren , allerji , diabet , romatoid artrit ,  astım , allerjik rinit , reflü , kanser gibi   birçok rahatsızlıklar  enerji tıbbı ile tedavi edilebilmektedir. Bu uygulamalar gün geçtikçe yaygınlaşmakta ve etkinlikleri artmaktadır.
 
Enerji tıbbı aracılığı ile frekans düzeyinde oluşan bozukluklar tesbit edilerek kişilerde rahatsızlık oluşmadan tedavi yapılabilir. Yani ilerde oluşacak riskler bu yöntemle ortadan kaldırılabilir. Ayrıca bu frekanslar kullanılarak oluşmuş hastalıklar da tedavi edilebilir. Tamamen güvenli ve yan  etkisi olmayan  bir yöntemtir.
 
 
 
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİN VAR .
KANSERDEN KORKMA......
 
Kanser günümüzün ölümcül hastalığı olarak bilinir. Günümüzde yaygın kanaat kansere yakalanan kişilerin kısa sürede hayatlarını kaybedeceği yönündedir. Oysa her insanın vücudunda sürekli kanser hücresi oluşmaktadır. Saniyede vücudumuzda yaklaşık 50 milyon hücre bölünür. Bunların bir bölümü atipik kanser hücresidir. Bağışıklık sistemimiz bu hücreleri anında algılayıp , yok ederek kanser oluşmasına izin vermez. Görüldüğü gibi bağışıklık sistemimiz kanser hücrelerini yok etme gücüne sahiptir. Durum böyleyken kanseri ölümcül bir hastalık olarak değerlendirmek yanlıştır.
Bağışıklık sistemimizin böyle bir işlevi varken neden bazı insanlar kanser olurlar  ?
Bağışıklık sistemi bazı durumlarda vücudumuzda oluşan kanser hücrelerini göremez hale gelir. Bunun sonucunda da kişide kanser oluşur. Bağışıklık sistemimizin kanser hücrelerini göremez hale gelmesinin en önemli nedeni günümüz yaşam şartlarıdır. Yoğun bir elektromanyetik kirlilik içerisinde yaşıyoruz. Cep telefonları, elektrikli ev aletleri, bilgisayarlar, internet vb. teknoloji ürünleri ürettikleri güçlü manyetik frekanslarla vücudumuz için sürekli olumsuz frekanslar yaymaktadırlar. Ayrıca sanayileşmiş gıda sektörü, yoğun katkı maddeleri kullanarak üretim yapmaktadır. Çevresel kirlilik sonucu aldığımız toksinler ve kullanıldığımız birçok üründe bulunan ağır metallerin tamamı vücudumuzdan atılamamakta, vücudumuzda birikmektedir. Kısacası günümüz yaşam şartlarında vücudumuzu kirlenmekten koruyamıyoruz. Bunun sonucunda iş yükünü artırdığımız bağışıklık sistemimiz sürekli kirliği temizlemekle uğraşırken, vücudu koruma, vücut fonksiyonlarının işlevini sağlıklı yürütme gibi görevlerini yeterince yerine getirememektedir. Vücudumuzun artan toksik yükü hücreler arasındaki sağlıklı frekans haberleşmesini bozmakta, bağışıklık sistemi birçok olumsuzluktan haberdar olamamaya başlamaktadır. Böylelikle vücudumuzda oluşan atipik hücreler bağışıklık sisteminden kaçarak çoğalmaya başlamakta, bunun sonucunda da kanser oluşmaktadır.
Kanserli hücreleri yok etmek mümkün müdür?
Kanseri yok etmek için öncelikli olarak bağışıklık sistemimizin güçlü olması şarttır. Bağışıklık sistemi için bir virüs hücresi ile bir kanser hücresini yok etmek arasında hiçbir fark yoktur. Bağışıklık sistemimiz nasıl bir gribal enfeksiyon etkenini tespit edip yok ediyorsa, oluşmuş kanser hücrelerini de aynı şekilde yok eder. Bağışıklık sistemimize oluşmuş kanser hücrelerini tekrar gösterebilirsek kanseri bitirebiliriz.
Bağışıklık sistemi deprese eden kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavilerin kanser karşısında çok başarılı sonuçlar vermediği hatta savunmasız kalan vücudun farklı nedenlerle iflas ettiği bilinen bir gerçektir.
Kanseri nasıl yeneriz ?
Kanseri yenmek istiyorsak öncelikli olarak bağışıklık sistemimizi güçlü hale getirmek zorundayız. Bunun için kullanabileceğimiz bir çok bitkisel destek ürünü mevcuttur. Aynı zamanda vücudumuzda oluşmuş  kirlilikten kurtulmak  için detoks yapmak da önemlidir. Bunları yaptıktan sonra bağışıklık sistemi tarafından görülmeyen kanser hücrelerini bağışıklık sistemine yeniden tanıtırsak oluşan kanseri yok edebiliriz. Bu tanıtımı frekans üreten cihazlarla kolaylıkla yapabiliriz.