TURAN AKKOYUN, MİSAK-I MİLLİ'Yİ DÜN-BUGÜN-YARIN ÇİZGİSİNDE DEĞERLENDİRDİ

XX. Yüzyıl Dünyasının belirgin özelliklerinden birisi de Türk Dünyası ile İslam Aleminin tutsak edilmeye çalışılması yolunda bin yıllık köklü birlikteliğin engellenmesi projesi olmuştur. Türklüğün bağımsızlık mevzusunda çekileceği en son hududu da Misak-ı Milli Kararları belirlemiştir. Yeni Türkiye Stratejik Araştırma Merkezi'nin (YTSAM) yirmi yılı aşkın bir zamandır faaliyet gösteren Hasan Celal Güzel Genel Koordinatörlüğünde yayınlamakta olduğu Yeni Türkiye Ocak-Mart 2017 tarihli sayısını Misak-ı Milli Özel Sayısı olarak yayınlamıştır. Yüz yirmi Bilim adamının katılımıyla yayınlanan, yüz on makalelik özel sayıya Afyon Kocatepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Turan Akkoyun "Bağımsızlığın Fedakarlık, Miras ve Sorumluluk Ahidi: Misak-ı Milli" başlıklı makalesiyle bilimsel destek vermiştir. Buna göre;

Sanayi Devriminin gerçekleşmesi ile dünyada köklü değişiklikler meydana gelmiştir. XX. Yüzyılın başlarından itibaren İngiltere'nin öncülüğünde, Avrupa dışında bağımsızlığını sürdürmekte olan ülkelere yapılan anlaşmalarla empoze edilen ekonomik sistem üzerindeki dahili kontrolleri kısıtlanmıştı.

Geçen yüzyılın istikametini tayin eden sanayileşmiş ülkelerin iktisadi politikaları, arkalarında duymazlıktan geldikleri ancak tarihe gömülemeyen bir çığlık bırakmıştır. Sadece yaşanmış ve bitmiş bir kabus olsaydı dedirten tarikte; ne yazık ki yürünmeye devam edilmektedir.

İnsanlığı yok edici savaşların birbirine eklendiği zamanın akışında, İstanbul'dan dünya kamuoyuna ilan edilen kısa bildiri, tarihten gelen varlık haklarını, insanlığın gelişim aşamalarını, kırılma noktalarını araştıranlara mühim bir materyal bırakmıştır. Tarih boyunca her an baskına hazır halde mücadelenin, barışın, medeniyetin temsilcisi olan Türk milleti batının insanlığı hiçe sayan sömürgeciliğine, kılıf değiştirmiş emperyalizmine karşı yol haritasını bu belge ile tarihe kazımıştır.

II. Meşrutiyet devrinde başlayan küçük fasılalar hariç on iki yıl (1911-1923) devam eden Türk-İtalyan, Balkan, Birinci Dünya savaşları mevcut toprakların büyük bir kısmının elden çıkmasına neden olmuş, Mondros Mütarekesi'nin imzalanması ile toplum, durumu kabullenmiş idi. Nihayetinde tarihî bir adımla bir tarafta "Turan", diğer tarafta "İslâm" ayrıca yakın geçmişte kaybedilen topraklara ulaşma amacıyla "ölümüne" bir mücadeleye girişilmiş Çanakkale'de, Kutü'l-Amare'de, Mukaddes Topraklarda, Kafkasya'da, Yemen'de, Kanal Cephesinde hatta Galiçya, Makedonya ve Romanya'da tarihe silinmeyecek kayıtlar düşülmesine karşın, yazgı kendisini böyle göstermiş sayılmıştı.

Dünyayı yeniden şekillendirme görevini kendilerinde gören, hali sadece kendilerine göre yorumlayan, tarihi temellerinden dolayı hariçtekileri "barbar" kabul eden Avrupa'nın emperyalist devletleri; Türkün Anadolu'da bir kaderi ile baş başa kalmasını, "vatan ve evlat acılarını" hissetmesini çok görmüştü. Sınırsız ve ölçüsüz güce sahip oldukları düşüncesiyle güç zehirlenmesine uğramışlar, Anadolu insanının tarihi varlığını hiçe sayarak, milletlerarası hukukun esaslarını dikkate almaksızın hareket etmişler ancak tarihî ritüellerin inkar edilemezliği karşısında istemedikleri ve de beklemedikleri bir zamanda diz çökmek zorunda kalmışlardır.

Üzerinde ittifak olduğu gibi bağımsızlık, ancak tarihi birikim mahsulü kültür ile algılanılmış, benimsenmiştir. Böylesine bir mücadele, toplum ile devlet yönetiminin "ezelden ebede" yürüyüşünün değişmeyen yolcularını da belirlemiştir.

"Mukadderatımız hakkında" bir türlü karar verilemeyen bir tarihte, Meclis-i Mebusân 4. intihap devrinin ilk oturumunu 12 Ocak 1920'de gerçekleştirip 28 Ocak günü kabul, 17 Şubat'ta da "umumen ve müttefikan" iç ve dış kamuoyuna ilan ettiği "Misak-ı Milli Kararları", tamamen iç dinamiklerden beslenerek, dünya kamuoyuna "mebusan arasında millî bir ittifak" halinde iletilmiştir.

Misak; Havza Genelgesi, Amasya Genelgesi, Erzurum Kongresi, Sivas Kongresi ile "aşama aşama gerçekleşen" mukavemet hareketinin "milli istekleri karşılayacak bir program" halinde yazıya dökülmesidir. Mütareke sonrası kıvılcımı çakılan, İzmir'in işgali sonrasında tutuşan, IX. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa'nın sistemli-planlı-programlı yürüyüşünün, Türklüğün tarihi birikimi ile perçinlenmiş bağımsızlık tutkusunun inkar edilemez bir meyvesi olan kararlar, aynı hususiyetlerden dolayı sadece o günlerin değil, dünden yarına yürüyen bir içtimai topluluğun fedakarlık ve sorumluluk mirası olarak dünya kamuoyuna haykırılmasıdır.

Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Türki toplulukların bağımsızlıklarını kazanmaları da 1920 yılında alınan kararların pratiğini gösteren Anadolu Türklüğü, Türk dünyasının ayakta kalan tek bağımsız devleti olarak varlığını sürdürmüş olmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kazakistan kültürel açıdan, bağımsızlığını elde tutmayı başaran Türkiye Cumhuriyeti'ni dikkate almışlardır.

2016 yılında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkça ifade ettiği gibi "eğer Misak-ı Milli'yi kavrarsak, anlarsak Suriye'deki sorumluluğumuzun, Irak'taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız." Yaşayan tarihi esas algıladığımızda Misak-ı Milli belgesini geçmişte kalmış bir bilgi kırıntısı olarak değerlendiremeyiz.

Misak-ı Milli Kararlarının iyi anlaşılması bugünü olduğu kadar geleceği de şekillendirecektir.

Editör: Haber Merkezi