ŞENOL: MEB YAPTIĞI KADROLAŞMAYLA NEREYE KOŞUYOR?

 

Türkiye Kamu-Sen İl Temsilcisi veTürk Eğitim-Sen Şb.Bşk.Nizamettin Şenol yazılı basın açıklamasında:

2014-2015 Eğitim-Öğretim Yılının ilk yarıyılı sona eriyor. Bu döneme damgasını vuran konuların başında okul yönetici görevlendirmeleri gelmektedir. Bilindiği gibi görev süresi uzatılacak müdürler ile ilk kez ve yeniden görevlendirilecek müdürlerde yapılan değerlendirmelerin büyük kısmında bilgisi, birikimi, tecrübesi, ödülleri ile fark yaratanlar değil, iktidara bağlılıklarını bildirenler, bir yerlerden gelen talimatları harfiyen uygulayanlar, kısacası yandaşlar görevlendirildi. Mülakatlarda ise özellikle bir sendikanın üyeleri korundu, kollandı; yandaş olmayanlar, biat kültürünü reddedenler, bir yerlerden gelen emirler yerine doğruları uygulamaya çalışanlar dışlandı, ötekileştirildi. Okul müdür yardımcılığı ve müdür başyardımcılığı görevlendirmelerinde de okul müdürünün teklifinin dikkate alınması gerekirken, okul müdürlerine kimlerle çalışacaklarına dair talimatlar verildi.

Sendikamızın haksız okul yönetici görevlendirmelerinde hukuk mücadelesi de sürmektedir. Bu süreçte okul müdürlerinin değerlendirilmesi sonucu görevden alınmasına ilişkin açılan davalarda yürütmeyi durdurma kararları alınmıştır. Ancak yargı kararları uygulanırken,  Valilik söz konusu kişileri görev yaptıkları kurumlara iade etmeden değerlendirmeye tabi tutmuş, değerlendirme yaparken de yargı kararlarının gerekçelerini yok sayarak okul müdürlerinin büyük kısmına yeniden düşük puan verilmiştir. Sendikamız, bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunmuştur.

Her yıl 24 Kasım dolayısıyla yaptığımız Öğretmenler Günü anketinde “Size göre Türkiye için en büyük tehdit nedir?” sorusunu yöneltiyoruz. Bu yıl anket sonuçlarında farklı bir husus ortaya çıktı. Bu soruya ankete katılanların yüzde 42.8’i adam kayırmacılık ve kadrolaşma cevabını verdi. Demek ki, eğitimciler MEB’de adam kayırmacılığın had safhada olduğunu düşünüyorlar ve bundan o kadar rahatsızlar ki bu durum anket sonuçlarına bile yansımış. Türkiye kadrolaşma ile nereye koşar adım gidiyor bilmiyoruz. Hukuku takmayan, Anayasayı elinin tersiyle iten, başkalarının hakkını gasp ederek beslenip, büyüyen anlayışlardan kökünden kurtulmamız bir zorunluluktur.

 

MEB’İN ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE YAPACAĞI 15 BİN EK ÖĞRETMEN ATAMASINA İLAVETEN HAZİRAN AYINDA 40 BİN, AĞUSTOS AYINDA DA 45 BİN OLMAK ÜZERE 2015 YILINDA 100 BİN ÖĞRETMEN ALIMI YAPMASINI İSTİYORUZ.

Milli Eğitim Bakanlığı 2014 yılında 50 bin öğretmen ataması gerçekleştirmiştir. Biz bu süreçte 100 bin atama yapılması için kanun teklifi hazırlayarak, muhalefet partilerine gönderdik. Ancak bu talebimiz gerçekleşmedi. Bakanlık Şubat ayında da 15 bin ek öğretmen ataması yapacağını açıklamıştır. Bu atama ne ülkemizin öğretmen ihtiyacına ne de atama bekleyen öğretmenlerin beklentilerine uygun olacaktır. Türk Eğitim-Sen 100 bin öğretmen atama talebinde ısrarcıdır ve bu talebin gerekçeleri de çok makuldür. Şöyle ki;

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın 2015 yılı bütçesine ilişkin milletvekillerinin sorularını cevaplandırırken öğretmen açığının 110 bin olduğunu söyledi. OECD 2014 Bir Bakışta Eğitim Raporundaki verileri dikkate aldığımızda; OECD ülkeleri ile kıyaslandığında ülkemizde öğretmen açığı ortalama ilkokulda 92 bin 201, ortaokulda 97 bin 671, ortaöğretimde ise 30 bin 150 olmak üzere toplam 220 bin 22’dir.

Öte yandan ülkemizde öğretmen atamalarının yeterli düzeyde yapılmaması dolayısıyla öğretmen açığı ücretli öğretmenler marifetiyle giderilmeye çalışılmaktadır. Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın Kasım ayında yaptığı açıklamaya göre ücretli öğretmen sayısı 47 bin 825, Aralık ayında yaptığı açıklamaya göre de 39 bindir. Sendikamızın geçtiğimiz yıl yaptığı araştırmaya göre ise 55 ilde ücretli öğretmen sayımız 68 ilde 55 bin 987’dir. MEB’in öğretmen ihtiyacını gidermek için ücretli öğretmen istihdam etmesi, hatta açık öğretim ya da iki yıllık meslek yüksek okulu mezunlarını ücretli öğretmen olarak derslere girmesine onay vermesi bugün eğitimin kalitesinin nasıl da yerlerde süründüğünün göstergesidir.

Ülkemizde atama bekleyen öğretmenlerin sayısı yaklaşık 350 bindir. Yıllardır atama bekleyen bu gençlerimiz en verimli dönemlerinde işsiz gezmekte ya da başka mesleklerde ekmek kapısı aramaktadır. Öğretmenlik diplomasına sahip olup, itfaiye eri olan, belediyede temizlik işçisi olarak çalışan ya da takı yaparak geçimini sağlayan arkadaşlarımız bulunmaktadır. Hatta atanamamayı gurur meselesi yapan, ailesinden para almayı hazmedemeyen, işsizlik nedeniyle depresyona giren bazı gençlerimizin sorunlarının çözümünü intiharda görmüştür. İyi yetişmiş bu insan gücünün enerjisi heba edilmektedir.

Hükümet dershanelerin kapısına kilit vurmuştur. 2015 yılı itibariyle dershaneler tamamen kapatılacaktır. Dershanelerin üstlendiği görevi okullar yerine getirecektir. Okullarda kurslar açılmakta olup, bu kurslarda görev yapacak öğretmenler mevcut öğretmenler arasından belirlenmektedir. Oysaki ataması yapılmayan öğretmenlerimize bu kurslarda görev verilebilir. 

Şunu da belirtmek istiyoruz ki;Türk Eğitim-Sen olarak 15 bin ek atamayı yetersiz buluyoruz. MEB’in önümüzdeki günlerde yapacağı 15 bin ek atamaya ilaveten Haziran ayında 40 bin, Ağustos ayında da 45 bin olmak üzere 2015 yılı için 100 bin öğretmen atamasını istiyoruz. Türkiye genç öğretmenlerine kaynak ayırabilecek güçtedir. Başbakan Davutoğlu değil miydi, Türkiye ekonomisini 230 milyar dolarlık bir ekonomiden 822 milyar dolarlık ekonomi haline getirdiklerini, ekonomiyi 3,5 kat büyüttüklerini; yoksulluğu azalttıklarını, günlük 15 doların altında yaşayan kimsenin kalmadığını söyleyen. Başbakan değil miydi,“Devraldığımızda yoksulluk sınırı 4,2 dolardı günde. Günde 4,2'nin altında Türkiye'de yüzde 30 yaşıyordu. Şu anda sadece yüzde 2,7 yaşıyor. Hepsi yoksulluk sınırının üstünde orta gelir grubuna çıktılar” diyen. Hodri meydan! Madem öyle giderek müreffeh bir ülke haline geliyoruz, o zaman öğretmenlerimizi ve işsiz gençlerimizi istihdam edelim.

 

19. MİLLİ EĞİTİM ŞURASI BEKLENTİLERİMİZİ KARŞILAMADI

19. Milli Eğitim Şurası beklentilerimizi karşılamadığı gibi kısır tartışmaların gölgesinde kaldı. Şura’da bir sendikanın karma eğitimin kaldırılması yönündeki teklifi ne yazık ki Şura’nın amacına hizmet etmedi.  Görüşülmesi, karara bağlanması gereken pek çok önemli konu ele alınmadı bile. Öğretmenlerin itibar kaybından tutun da eğitim çalışanlarının ekonomik, sosyal haklarına kadar birçok konu tartışılmadan Şura sonlandı. Karma eğitim Cumhuriyet tarihimizden beri eğitim hayatımızın en önemli unsuru olmuştur. Siz şayet kız ve erkek çocukları eğitim hayatında ayırırsanız daha sonra bu insanların ne toplumda ne çalışma hayatında ne de sosyal yaşamda bir araya gelmeleri mümkün olmaz. Bunu dahi düşünemeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız.  Bu güruh daha sonra çark etti, karma eğitimin kaldırılmasını değil, kız ve erkek okullarının olmasını istediğini söyledi. Yani zaten MEB Temel Kanununun 15. Maddesinde var olan bir hususu güya talep etmiş oldular! Görüldüğü üzere karma eğitimi lekelemek adına her türlü oyun sergilenmektedir.

Öte yandan 19. Milli Eğitim Şûrası’nda TC. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin adının değiştirilmesi, bu dersin sosyal bilgiler dersi içinde yapılması ile ilgili teklif verilmiştir.Bugün bu coğrafyada alnımız dik gezebiliyorsak, hür bir şekilde nefes alabiliyorsak, bunu Atatürk ve silah arkadaşlarının, aziz şehitlerimizin verdiği mücadeleye borçluyuz. Bunu anlayamayanlar Cumhuriyetin değerlerini rencide etmek ve hatta yok etmek için yoğun çaba göstermektedir. Ancak kimsenin kuşkusu olmasın ki, sendikamız bu girişimlere asla izin vermeyecektir.

Şura’da alınan kararlardan birisi İlkokul 1, 2. ve 3. sınıflara da din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin konulması ve okul öncesinde değerler eğitimi verilmesidir. Bu hususları sendikamız desteklemiştir. Çünkü din bu milletin ortak paydasıdır ve din eğitimini doğru kişilerden almak çok önemlidir. Şayet bu eğitimi çocuklarımız okullarda almaz ise ailelerin bir kısmı çocuklarını merdiven altına yönlendirebilecek ve İslam ile uzaktan yakından alakası olmayan bilgiler çocuklarımızın zihnine yerleştirilecektir. Çocuklarımıza dini temel bilgilerin verilmesi yanlış değildir. Bizim karşı olduğumuz nokta din istismarıdır, dini pazarlayanlardır.

      

ROTASYON UYGULAMASI ÖĞRETMENLERİN BAŞINDA DEMOKLESİN KILICI GİBİ DURMAKTADIR.

Öğretmenlere rotasyon bu eğitim-öğretim dönemine damgasını vuran konulardan birisidir. Hükümet Torba Yasa’da öğretmenlere rotasyonun önünü açtı. Milli Eğitim Bakanlığı da Öğretmenlerin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği Taslağında 8 yılını dolduran öğretmenlere aynı il içinde rotasyon uygulaması önerdi. Sendikamız bu süreçte ister il içi ister il dışı olsun rotasyona hep karşı çıktı. Rotasyonun verim sağlamayacağını,öğretmenlerin zaten her yıl yeni bir öğrenci ve veli profiliyle muhatap olduğunu, çalışma barışını bozacağını, yanlış atama ve nakil politikalarıyla tayinlerin yapılamaz duruma gelmesinin rotasyonla çözülemeyeceğini söylememize rağmen MEB bu uygulamayı hayata geçirmekte ısrarcı oldu.

 

ÖZÜR GRUBU TAYİNLERİNDE ÇERÇEVE YÖNETMELİKTE YER ALAN 3 YIL ŞARTI BİR AN ÖNCE DÜZELTİLMELİDİR.

Bilindiği gibi eş durumu özründe en büyük sıkıntı eşi özel sektörde çalışan öğretmenlerin yer değiştirme talebinde bulunabilmesi için Başbakanlık Çerçeve Yönetmeliğinin gereği olarak en az 3 yıl kesintisiz sigortalı olarak çalışma şartı bulunmasıydı. En az 3 yıl kesintisiz sigortalı çalışma şartı çok ağırdır. Türkiye koşulları göz önüne alındığında özel sektörde kesintisiz 3 yıl sigorta yatması sık rastlanan bir durum değildir. Dolayısıyla Türk Eğitim-Sen olarak konuyla ilgili girişimlerde bulunmuş, çerçeve yönetmeliğe karşı dava açmış ve  çerçeve yönetmelikteki 3 yıl şartının düzeltilmesini istemiştik. Milli Eğitim Bakanlığı bu yıla mahsus olmak üzere eski yönetmeliği uyguladı ve bir yıl sigortalı çalışma koşulunu yerine getiren eşler ve 'eşi bir yıl çalışmış olmak' koşulunu yerine getiren öğretmenlerin özür talebini yerine getirdi. Ancak bu sorun çerçeve yönetmelik değişmediği müddetçe devam edecektir. Öte yandan Türk Eğitim-Sen olarak tercihlerine atanamayanlara il-ilçe emri uygulamasının da getirilmesini istiyoruz. Bakınız bazı ilçeler arasında 180 kilometre hatta 250 kilometreye varan uzaklık bulunmaktadır. Dolayısıyla aileler birleşememekte, çocuklar adeta öksüz kalmaktadır. Uzak mesafeler dolayısıyla bunalıma giren, derslerinde verimli olamayan, hatta eşiyle boşanan öğretmenlerimiz bile vardır. Madem iktidar olarak “her doğacak çocuğa ilk altın devletten” diyorsunuz, konuşmalarınızda ailenin kutsallığından dem vuruyorsunuz, ‘üç çocuk, beş çocuk’ nutukları atıyorsunuz, o halde işe eşleri birleştirmekle başlayın. Tek bir öğretmen eşinden, çocuğundan ayrı kalmasın. Öğretmenler korkusuzca evlenebilsin, çocuk yapabilsin.

Ayrıca öğrenim özrünün yeniden özür grubu tayinleri arasına alınması talebimizde de ısrarcıyız. Öğretmenlerin kendilerini geliştirmelerinin önüne engeller konulmasını hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuya sağduyulu yaklaşmalı ve öğretmenlerimizin istedikleri ilde yüksek lisans yapmalarına engel olmamalıdır.

İşte tüm bu hususlar Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2014-2015 yarıyıl karnesinin kırıklarla dolu olduğunu gözler önüne sermektedir. MEB özellikle yönetici atamaları, şube müdürlüğü atamaları, öğretmen atamaları, rotasyon uygulaması konularında kırık notlara sahiptir. Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’nın ikinci yarıyılda tüm olumsuzlukları düzeltmesini, MEB’de yaşanan huzursuz ve güvensiz ortamın iyiye gitmesi adına gayret sarfetmesini bekliyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 

 

 

Editör: Haber Merkezi