GÖRGÖZ: “SATRANÇ-VATAN”
Suriye’deki son gelişmeler ve Kobani’ye yönelik IŞİD saldırısı sonrasında ülke genelinde yaşanan gelişmeler, Cumhurbaşkanı ve Başbakanın siyasi söylemlerinde aşırı bir sertleşmeyi, fanatikleşmeyi, ağır itham ve suçlamalarla, ayrıştırmayı yeniden gündeme getirdi.
Kendilerine yönelik her eleştiriyi, karşı görüşü “DARBE” olarak gören bir anlayışla, Cumhurbaşkanı üç gün boyunca şehir şehir, meydan meydan gezerek halkı partimize, diğer muhalefet partilerine ve Kobani’deki gelişmeleri protesto edenlere karşı düşmanlaştırma söylemine yöneldi.
Cumhurbaşkanının bu tehlikeli söylemi ve siyasi stratejisinin ardında her dönem olduğu gibi kanımca yine yaklaşan genel seçimler öncesinde toplumsal gerilimi tırmandırma, kamplaşma ve ayrışmayı keskinleştirme bu yolla da AKP’ye oy devşirme yaklaşımı yatmaktadır.
2007, 2009, 2011 ve son olarak 2014 yerel ve genel seçimleri öncesinde meydan konuşmalarını, etnik ve mezhepçi yaklaşım eksenine oturtan Cumhurbaşkanı ve aynı taktiği izleyen Başbakan birdenbire üç yıldır masada oturdukları, her adımı birlikte kararlaştırdıkları KANDİL-İMRALI-HDP üçlüsüyle kavga, çatışma stratejisine yöneldiler.
PKK lideriyle mesajlaşıp, mektuplaşan, Çözüm Süreci’ni el ele yürüten ve süreci hiçbir şeye feda etmeyeceğini ilan eden Cumhurbaşkanı ve Başbakan ne olduysa birdenbire muhatap aldıklarının terörist, terör örgütü olduğunu, IŞİD’ten bir farkının olmadığını hatırladılar ve bunu yinelemeye başladılar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturmaları sonrasında düşman ilan ettiği, “paralel yapı” olarak nitelendirdiği Cemaat için, “Allah şahittir, ne istediler de vermedik… Safmışız… Aldandık” itirafında bulunduktan sonra, şimdi de aynı şeyleri PKK-İmralı-Kandil-HDP için söylüyor. Paralel yapı olmakla, şımarıklıkla, nankörlükle itham ediyor.
İmralı’da Öcalan, hükümete yönelik son mesajında 30 Eylül’e kadar bir yol haritası açıklamalarını, aksi halde Çözüm Süreci’nin sona ereceğini tehditkâr bir ifadeyle dile getirirken, Cumhurbaşkanı ve Başbakana son süre olarak 15 Ekim’i işaret ediyor.
· Hükümet, Öcalan’ın 15 Ekim’deki açıklamasına göre bir strateji belirlemeyi öngörüyor.
Öcalan’ın yol haritası için verdiği son süre olan 30 Eylül’ün hemen öncesinde Bakanlar Kurulu toplandı, hükümet sözcüsü yol haritasının Cumhurbaşkanına sunulduğunu açıkladı, aynı günde de Başbakan HDP Genel Başkanı ile ivedi bir görüşme yaptı.
· Her ne kadar Başbakan ve Cumhurbaşkanı sert söylemlere yönelseler de, yaptıkları tehdit ve santajların dışarıya karşı göstermelik olduğu, aslında İmralı ve Kandil’in taleplerinin anında karşılık bulduğu anlaşılıyor.
Başbakanın şu ifadeleri aslında hükümetin hem acz hem de pişmanlık içinde olduğunu gösteriyor: “Tezkereden bir gün önce öyle bir planlama yaptık ki, çözüm süreci ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı çıkardık. Bu zamanlama ile HDP’ye şu mesajı verdik: Bu tezkereyi çıkararak, ne içerideki, ne dışarıdaki Kürtleri karşımıza almaya niyetimiz yok. Çözüm sürecini dakik şekilde işleteceğiz. Çözüm süreci kararını bir gün önce getirdiler, ‘bekleyin, yarın yapacağız’ dedim. Tezkere gece 12.00’de gitti, çözüm sürecini 17.00’de ilan ettik. Biz satranç oynamayı bilen insanlarız. Selahattin Demirtaş’a ‘bak’ dedim, ‘Yarın bizden Kobani’ye yardım isteyemezsiniz, eğer tezkereye hayır derseniz. Aynı gün Salih Müslim’i Türkiye’ye getiriyoruz.
Bakın kaç jest arka arkaya. Bir anlamda ‘meşru görüyorum seni’ diyoruz. Bu dediğimiz adamlar sicili temiz adamlar değil ki; PYD, Suriye halkının katliamına ortak olmuş bir örgüt. Şimdi sağda solda özgürlük kahramanı gibi konuşuyor. İnsani yardımın her türlüsünü gönderdik, Haseke’ye yardım için kapalı olan askeri kapıyı açtık Şenyurt’ta, onu da biliyorsunuz.
Sonra sen bayramın üçüncü günü memlekete bayramı zehir ediyorsun.
Bunun iyi niyetli bir tarafı var mı?”
Samimiyetleri konusunda kuşkum çok arttı. Ben Başbakan olarak kabul edip izah etmişim, yetkilendirdiğimiz isimler konuşmuşlar, her türlü bir yol haritası üzerinde de mutabık kalınmış. Bir hafta önce çözüm sürecinin mekanizmasını ilan etmişiz.
Hiçbir HDP’li, ‘hükümetin niyetinden, planından habersiziz’ diyemez. O zaman aklınıza birkaç şey geliyor. Demek ki, ya bunların arasında bir grup çözüm sürecinden çok rahatsız ve çatışmaların sürmesini istiyor; çünkü burada rant var ve o şey içinde hepsi bir yere sürükleniyor.
O zaman tabii sormak bizim hakkımız. Bunlara kim karar verecek, bu işi kim yönetecek? Ya da topluca bir şekilde Türkiye’ye şantaj yapılmak isteniyor; ‘şunu şunu yapmazsan çözüm sürecini bozarım, Kobani’de,
Türkiye’de şunu yaparım’ diye. Ama bize şantaj sökmez.”
Başbakanın bu sözleri hem bir itiraf anlamına geliyor hem de farklı bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde İmralı-Kandil ve HDP’ye tıpkı Erdoğan’ın Cemaat için söylediği gibi “Ne istediniz de vermedik, şimdi niye böyle yapıyorsunuz” ifadesini içeriyor.
Benzer şekilde Cumhurbaşkanının da son birkaç günden bu yana meydan meydan gezip PKK’nın 30 yıldır yaptıklarını gündeme getirmesi “PKK terör örgütü 30 yıl boyunca bizim topraklarımızla birlikte, bu toprakların kutsal değerlerine saldırdı. İşte bugün de gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koyuyor. Biz, 30 yıldır terörle mücadele ediyoruz. Ülkemizde bir bölücü terör örgütü var ve bu ülkede 40 bini aşkın insan terörle mücadelede maalesef öldü. Öldürenler belli. Bunu artık anlamak için kâhin olmaya gerek yok. Şımarıklık, nankörlük yapıyorlar.” demesi acaba Çözüm Süreci’ne yönelik bir pişmanlık ya da geri adım işareti mi?
AKP sözcülerinin, Cumhurbaşkanının, hükümet üyelerinin “Ha IŞİD ha PKK ne farkları var” söylemini şimdi sıkça yinelemeye başlamaları, bir gerçeğin de itirafı. Yani hükümet aslında bir terör örgütünü muhatap aldığını, onunla masaya oturduğunu, bu terör örgütünün tüm dünyanın lanetlediği IŞİD ile aynı kefede olduğunu söylüyor.
O zaman bu söylem değişikliğinin, birden bire gündeme gelen bu radikal tepkilerin anlamı ne? Anadolu Ajansı’na bile PKK ile ilgili haberlerde “terör örgütü, terörist” ifadelerini yasaklayan iktidar ve Cumhurbaşkanı, ne oldu da şimdi PKK’nın terör örgütü olduğunu yeniden keşfetti?
Bu gelişmeleri iyi analiz etmemiz gerekiyor. Kobani’deki gelişmelerin ardından hükümet ve Türkiye üzerinde artan baskılar sonrasında, başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu illerinde ortaya çıkan PKK-HÜDA-PAR çatışması bu konuda yeni bir aşamaya geçildiğini göstermektedir.
Hüda-Par’ın açıklamalarına bakılacak olursa, taraftarlarına “meşru müdafa-nefsi müdafa” tavsiyesinde bulunulması, tehlikeli bir sürecin işaretidir.
Son olarak Hizbullah’ın yaptığı açıklamada Hüda-Par’a yönelik PKK saldırılarının hesabının sorulacağını ve saldırıların yanıtsız kalmayacağını ilan etmesi bölgede etnik ve mezhep eksenli bir iç çatışmanın sinyallerini vermektedir.
Gaziantep, Mersin ve Adana’daki Kobani protestolarında ise PKK yanlıları ile Ülkü Ocakları’na mensup gençlerin karşı karşıya gelmesi, silahlı çatışmalara girişilmesi ve olaylarda ölenlerin sayısının 40’ı aşması ürkütücüdür!
· Hükümetin olaylar karşısında ve ölümler sonrasındaki duyarsızlığı,
· İçişleri Bakanının “misliyle karşılık” verileceğini söylemesi ve
Cumhurbaşkanının polis ve jandarmanın sınırsız silah kullanma yetkisiyle donatılmasını öngören yasal düzenlemelere gidileceğini ilan etmesi,
Hükümetin Çözüm Süreci konusundaki “pişmanlığı” ve Cemaat ile olan ilişkilerindeki ricat ve tasfiyenin bir benzerinin Kandil-İmralı-HDP ilişkilerinde de gündeme gelmesi olasılığını değerlendirdiğini göstermektedir.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, Çözüm Süreci’ni daha önce yürüten eski bakan Beşir Atalay’ın HDP’ye yönelik ağır suçlamaları ve Atalay’ın “gerekirse Kandil ile doğrudan temasa geçilebileceği” açıklamaları bu aşamada oldukça anlamlıdır. Diğer yandan Kandil’den yapılan son açıklamalarda, PKK’nın silahlı güçlerinin Türkiye’ye geri gönderildiği ve her türlü sıcak çatışma için gerekli mücadele planlarının yapıldığının ifade edilmesi oldukça endişe verici gelişmelerdir.
Cumhurbaşkanının ortamı iyice geren, tarafları dışlayan, ölümlerden CHP ve HDP’yi sorumlu tutan, devlet güçlerinin şiddeti arttıracağını içeren sözleri, partimizde dahil, hükümet gibi, Cumhurbaşkanı gibi düşünmeyenleri “alçak, vatan haini” ilan eden yaklaşımları düşündürücü ve ibret vericidir.
Yalçın GÖRGÖZ
CHP İl Başkanı
 
Editör: Haber Merkezi