Demirkırkan: “Demokrasimiz güçlendirilmeli”
 
Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanı Kemal Demirkırkan, Cumhuriyet Meydanı'nda düzenlenen Demokrasi ve Şehitler Mitingi'ne katıldı. Devletin öfkeyle yönetilemeyeceğini aktaran Demirkırkan, demokrasinin güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
 
CHP İl Başkanı Kemal Demirkırkan şöyle konuştu:
Türkiye 15 Temmuzda darbe kalkışmasıyla, adeta ayağa kalkmış, yediden yetmişe “DEMOKRASİ”ye sahip çıkmış, ve darbe girişimini engellemiştir. Birçok masum insanımızın hayatını kaybettiği, asker içindeki cuntacı terör örgütünün kalkışması sonrası tüm siyasi partiler, STK lar, Odalar ve Türk halkı bunun bir vahşet, terör ve Türkiye Cumhuriyetine karşı bir darbe girişimi olduğu noktasında buluştu. Cumhuriyeti kuran bir parti olarak Cumhuriyetin kurulduğu bu topraklardan Afyonkarahisarlılara sesleniyorum; Parlamenter demokrasimize yönelik olarak yapılan darbe girişimini lanetliyoruz. Şehitlerimize Allahtan rahmet, yararlılarıma şifalar diliyoruz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da asker sivil ayrımı yapmaksızın her türlü darbe girişimine ve vesayete şiddetle karşı olduğumuzu bildirmek isterim. Ülkemizin tarihinde ilk kez kendi Meclis’ini bombalayan ve parlamenter sistemi hedef alan bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldık. Türk Ordusunun üniformasına ve onuruna yakışmayan tutum içindeki bu gruba karşı Türk Ulusu gereken tepkiyi göstermiş ve ülkemiz adeta büyük bir uçurumun kıyısından dönmüştür. Halkımız, darbeye karşı direnme hakkının en güzel örneğini vermiştir.
Türkiyemiz bu günlere kolay gelmedi. Cumhuriyet kurulurken silah yoktu, kurşun yoktu, para yoktu ve hatta savaşacak erkek yoktu. Ama birlik ve beraberlik vardı. Nene Hatunlar, Erzurumlu Kara Fatmalar, Hasan Tahsinler, Albay Reşatlar vardı. Bu güzel vatanı sömürgeci devletlerden onların azmi ile, birlik ve beraberlik duygusu içine kurtardık. Kurtuluş savaşını da, Lozan’ı da bu duyguyla kazandık. Yeni kurulan Cumhuriyetle birlikte Ulu önderin gösterdiği çağdaşlaşma yolunda bu duygu vardı. Bu duyguyla Kıbrıs’ı mezalimden kurtardık. Bu ülkenin insanı söz konusu vatan olduğunda birleşmesini bilir. Şimdi hepimizin ortak kaygısı babalarımızın ve dedelerimizin bize emanet ettiği Cumhuriyeti, özgürlükçü bir demokrasiyle taçlandırmaktır. Kimliği, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun, her TÜRK vatandaşı özgürlükçü demokrasiyi getirmekle yükümlüdür.
Yaşananlardan sonra önümüzdeki görev,
1- darbecilerin hesap vermesi,
2- toplumsal normalleşmenin sağlanması
3- demokrasinin güçlendirilmesidir.
Devlet; kinle öfkeyle önyargıyla yönetilemez. Darbe girişiminde bulunanlar Türkiye’nin saygınlığı açısından hukuk içinde, hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı kalınarak yargılanmalıdır. Hesap sorma sürecini ve soruşturmaları, OHAL Kanunundan da güç alarak, Anayasa ve hukuk sınırları dışına taşıyıp bir cadı avına dönüştürmek, Anayasayı ihlal eden darbecilerle aynı konuma düşmek olur.
Bu darbe girişimi, Devlet yönetiminin liyakate dayanması gerektiğini çok açık bir biçimde ortaya koymuştur. Devletin yapılanmasında siyasal yandaşlık, akrabalık cemaatçilik, tarikatçılık değil; bilgi, birikim ve deneyim gibi ilkeler esas alınmalıdır. Bir başka anlatımla, devleti yönetme yerine devleti ele geçirme anlayışını tarihe gömmeliyiz. Bu bağlamda devletin yeniden inşası bir zorunluluktur. Ancak yeniden yapılanma dayatmacı uygulamalarla değil, ülkenin tüm fertlerini temsil eden kurumlarla, siyasi partiler, STK’larla birlikte geniş bir katılımla yapılmalıdır.
Bugün hepimiz için özeleştiri yapma günüdür. İktidarın da, muhalefetin de, basının da Cumhuriyet değerlerine inanan herkesin şapkasını önüne koyup düşünme zamanıdır. Biz nerde yanlış yaptık? Deme zamanıdır.  Demokrasiden yana olan bizler yıllardan beri askeri kışlalarda siyaset yapılmasının yanlış olduğunu ifade ettik durduk. Bugün için bunun doğruluğu kanıtlanmıştır. Yine yıllardan beri diyoruz ki camilerin içinde de siyaset yapılması doğru değildir. “Benim cemaatim iyidir” anlayışı yanlıştır. Bir Cemaatin yarattığı kaosu düzeltmeye çalışırken yanımıza diğer Cemaatleri almak, devletin kurumlarını bu sefer de Onlara teslim etmek doğru değildir. Bugün en çok ihtiyacımız olan şey siyasetin kışladan da camiden de, milli Eğitimden de uzak tutulmasıdır. Atatürk’ün “İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır.”  Sözünü unutmayacağız.
Bir yanda darbeciler, diğer yanda İŞİD,  PKK.
Bu güzel vatanda hepbirlikte huzurlu bir şekilde yaşamak istiyorsak, Cumhuriyetin kurucu ayarlarına dönmemiz, yaşayan 79 milyon insanı ayrıştırmadan, Türkü, Kürdü, Çerkezi, Arnavutu ayırmadan, Sünni, Alevi, Yezidi demeden devleti laiklik esasına göre, likayata dayalı bir sistemle yönetmemiz, tüm vatandaşlarımızın anayasal haklarına ve eşit vatandaşlık ilkesine sahip çıkmamız gerekmektedir.
Ülkemizi seviyoruz, insanlarımızı seviyoruz. Onlarla beraber bir arada kardeşçe yaşamak istiyoruz.
 
Sözlerime büyük Usta Nazım Hikmet’in bir şiiriyle son vermek istiyorum.
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim!
 
Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim!
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim!
 
Laik, demokratik, parlamenter hukuk sistemiyle yönetilen, dil, din, ırk ve mezhep ayrılığı yapılmaksızın herkesin huzur içinde yaşadığı bir Türkiye için her türlü darbeye ve parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayete karşı çıkmaya, “ne darbe, ne dikta, yaşasın özgürlükçü demokrasi” demeye devam edeceğiz. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’e sarılmaya, O’nun gösterdiği yolda ilerlemeye ve 'Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir' demeye devam edeceğiz.
 
Editör: Haber Merkezi