‘AK PARTİ’NİN TEKLİFİNİ HAKKANİYETLİ HALE GETİRDİK’

Haberi video olarak izlemek için tıklayınız:

http://vmcdn.ciner.com.tr/ht/2016/12/14/D8BCF6BA1736771360E9ECC51446C70D_1280x720.mp4



MHP adına müzakere sürecini yürüten Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak, AK Parti ile görüşmelerin perde arkasını ilk kez Habertürk’e anlattı...
AK Parti ile MHP arasındaki görüşmeler netice verdi ve Cumhurbaşkanlığı sistemini de içeren Anayasa değişikliği teklifi TBMM Başkanlığı’na sunuldu. Peki, Cumhurbaşkanlığı sistemi önerisine kim ne diyor? Beğenilen ve eleştirilen tarafları neler? Farklı görüşlere yer vereceğimiz dizinin ilk röportajında, MHP adına müzakere sürecini yürüten Afyonkarahisar Milletvekili Mehmet Parsak’la görüşmelerin perde arkasını konuştuk..
.
AK Parti’nin MHP’nin önüne getirdiği ilk taslak ile üzerinde uzlaşıya vardığınız son taslak arasında ne kadar fark oluştu?
 
Kayda değer miktarda fark var. “MHP bu süreçte ne kadar etkili oldu?” diye merak ediliyor. Bunu yanıtlarken, metinde şu an olanlardan çok, gelen ilk teklifte olmayanlara bak­mak lazım. Her şeyden önce, AKP’nin 2012 tekliflerini yinelemediğini, ilk 4 madde ve bu maddelerin odağında yer alan “milli devlet” ve “üniter dev­let” ilkelerinin tartışma konusu olma­dığını görüyoruz. “Eğitim dili”, “Türk vatandaşlığı” tanımı ve “özerklik” konularında da bir talep gelmedi. Yani Anayasa’nın, “Türk Anayasası” olup olmadığı konusundaki tartışma sona erdi. MHP’nin haklı ve kararlı duruşu sayesinde, sadece “netleştirilmesi” artık kaçınılmaz hale gelmiş olan “hükümet sistemi” eksenli bir süreç başladı.
 
Peki, sizin önünüze ilk ne gelmişti? Neyi ekleyip çıkardınız?
 
İlk öneride Cumhurbaşkanı ve Baş­bakan arasındaki ikibaşlılığın kal­dırılması öneriliyordu ama bunun karşılığında Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu sadece vatana ihanetle sınırlandırılıyordu ve bu da Meclis’in 4’te 3’ünün oyuna bağlanıyordu. Biz buna karşılık, “Bu kadar yetkiye rağmen sorumluluğunu sembolik düzeyde tutamazsınız” dedik. Bizim önerimiz üzerine bu bölüm değişti­rildi. Cumhurbaşkanı sadece vatana ihanet suçunda değil, herhangi bir suç işlediğinde Yüce Divan’da yargıla­nabilecek. Ayrıca 4’te 3 oranı da değiş­tirildi, 3’te 2’de mutabakata varıldı.
 
1979 doğumlu. MHP’nin en genç vekili.
 
3’te 2 de çok yüksek bir oran değil mi? Milletvekili sayısı 600’e çıkacak. Cumhurbaşkanlığı seçimiyle parlamento seçimleri aynı anda yapılacağına göre, Meclis’te Cumhurbaşkanı’nın partisinden yaklaşık 300 milletvekili olacaktır. Bu durumda, Cumhurbaşkanı’nın yargılanabilmesi için kendi partisinden 100 milletvekilinin onayı gerekiyor...
 
Bize bu teklif geldiğinde “4’te 3 çok fazla, nihayetinde 5’te 3 olmalı” dedik. Ama siyasette bir idealler var, bir de imkânlar var. Sürece müdahil olmasaydık, yapılacak muhtemel bir seçimde HDP’nin barajın altında kalması durumunda, AK Parti 330’u aşsaydı, hiçbir etkimiz olmayacaktı. Hem sorumsuzluğunun hem de 4’te 3 oranının kalıcı hale gelmesi ihtimali varken, 4’te 3’ten 3’te 2’ye düşürmek çok kayda değer bir neticedir.
 
Cumhurbaşkanı’nın Yüce Divan’a sevki dışında içinize sinmeyen hangi maddeler vardı?
 
Cumhurbaşkanı’nın cezai sorum­luluğunun olması dışında en önemli mesele, Cumhurbaşkanı’na kararname çıkarma yetkisi verilmesi. Şu anki sis­temde Bakanlar Kurulu kanun hük­münde kararname (KHK) çıkarabiliyor. Bu, yürütmenin daha etkin çalışabil­mesi için gerekli. Başbakan ve Bakanlar Kurulu’nun yetkilerini Cumhurbaşka­nı’nda topladığınızda, devletin işleyişini sekteye uğratmamak için bir karar­name yetkisine ihtiyaç olduğu ortada. Ama bize gelen metinde “Cumhurbaş­kanı genel siyasetin yürütülmesinde ihtiyaç duyduğu konularda kararname çıkarabilir” yazıyordu. Ucu çok açık, çok sınırsız bir başlangıç yapıyordu. Bunun değişmesini istedik. Yeni hali şöyle oldu: “Cumhurbaşkanı, sadece yürütme yetkisine ilişkin konularda kararname çıkarabilir. Anayasa’da kanunla düzen­lenmesi öngörülen veya kanunda açıkça düzenlenmiş konularda kararname çıka­ramaz. Kişi hak ve hürriyetleriyle siyasi hak ve hürriyetler, kararnameyle düzen­lenemez. Cumhurbaşkanı kararname­siyle kanunlar arasında çelişki doğarsa, kanun hükümleri uygulanır. TBMM’nin aynı konuda kanun çıkarması duru­munda Cumhurbaşkanı kararnamesi hükümsüz hale gelir.” Kısacası, Cum­hurbaşkanı’nın kararname yetkisini sınırladık ve çerçevesini belirledik.
 
Ya Cumhurbaşkanı’nın OHAL sırasında çıkaracağı kararnameler?
 
15 Temmuz’dan sonra kurulan mini Anayasa paketinde, CHP’nin getirdiği çok güzel bir teklif vardı. “OHAL döne­minde çıkarılan KHK’lar yayınlandıkları gün yürürlüğe girer ve Meclis’e sunulur. Meclis’e sunulduğu andan itibaren 30 gün içinde kabul edilmezse kendiliğin­den yürürlükten kalkar” diyordu. Bunu biz kabul etmiştik ama AK Parti kabul etmemişti. Cumhurbaşkanlığı sistemini düzenlerken “Gelin, bunu bu pakete koyalım” dedik. Yeni düzenlemede OHAL, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi 30 gün içinde TBMM tarafından onay­lanmazsa kendiliğinden yürürlükten kal­kacak. Ayrıca bütün bunlara rağmen bir hukuksuzluk olursa diye Cumhurbaş­kanlığı kararnamelerine Anayasa Mahke­mesi’nin denetim yolunu açtık. “MHP bu süreçte ne katkı yaptı?” sorusuna veri­lebilecek önemli cevaplardan biri budur. MHP olarak, sistemin nüvesine ilişkin yetki ve sorumlulukları olabildiğince hak­kaniyetli hale getirdik. Bu kapsamda en önemli yetki olan kararname yetkisinin hukuka uygun hale gelmesini sağladık.


 
 ‘CUMHURBAŞKANI’NIN İSTEDİĞİ KONUDA REFERANDUM YETKİSİ VARDI, ÖNERİDEN ÇIKARDIK’
 
 Parlamentoya ilişkin hangi maddelere itiraz ettiniz?
 
Mevcut Anayasa’nın 89. maddesinde, Cumhurbaşkanı’nın veto yetkisi düzen­leniyor. Cumhurbaşkanı bir yasayı veto ettiğinde, TBMM onu aynen kabul edip tek­rar gönderirse, Cumhurbaşkanı onayla­mak zorundadır. Buna karşılık AKP yeni sistemde “Cumhurbaşkanı veto ederse, Meclis onu ancak 5’te 3 çoğunlukla geri gönderdiğinde Cumhurbaşkanı yayımlamak durumundadır” diyordu. Bu ağır bir veto yetkisidir, kabul edilebilir değildi. Şu anki sistemde 184 milletvekiliyle kanun çıkar­mak mümkün. Biz mevcut hükmün aynen korunmasını istedik ama idealimizdeki ger­çek olmadı. Salt çoğunlukta anlaştık. 5’te 3 ile salt çoğunluk arasında çok kayda değer bir fark var. Bu adımımız, TBMM’nin gücü­nün korunması bakımından çok önemlidir. Ayrıca Cumhurbaşkanı’nın yetkileri ara­sında, istediği konuda doğrudan doğruya halk oylamasına başvurmak vardı. Diyelim, Cumhurbaşkanı’nın veto ettiği bir kanun Meclis’te yeniden kabul edildi. AK Parti o durumda Cumhurbaşkanı’nın halk oylamasına başvurabilmesini öngörüyordu. “Böyle bir şey olmaz, o zaman Meclis’in ne görevi olacak?” dedik.
 
‘TBMM’NİN DENETİM YETKİSİNİ MUHAFAZA ETTİK’
 
Cumhurbaşkanı nasıl denetlenecek?
 
Mevcut sistemde hüküme­tin denetlenmesine dair Ana­yasa’nın 98. maddesinde 5 başlık var; gensoru, soru, Meclis soruştur­ması, Meclis araştırması ve genel görüşme. Hükümet Meclis’in içinden çıktığı için eski sistemde gensoru olur ama Cumhurbaş­kanlığı sisteminde gensoru olmasını bek­leyemezsiniz çünkü hükümetin oluşma sistemi değişiyor. Seçimin sonuçlandığı gün hükümet ortaya çıkıyor, gensorunun olma­ması doğal. Meclis soruşturmasının olma­ması da doğal çünkü mevcut sistemde bakanlar Meclis’e karşı sorumlu. Bir bakan hak­kında suç­lama varsa, 55 milletve­kilinin imza­sıyla başlayan süreç 276 mil­letvekilin kabul oyuyla Yüce Divan yolunu açı­yor. Yeni sistemde bu yetkileri Cumhurbaşka­nı’na topladığınızda, “Onun için de süreç 55 milletvekilinin imzasıyla başla­sın” diyebilirsiniz. Ama Cumhurbaşkanı aynı zamanda devletin bütünlüğünü, milletin bir­liğini temsil eden en üst makam. Sıradan bir bakan için öngördüğünüzü onun için öngöremezsiniz. Geriye bir de yazılı soru ve genel görüşme kalıyor. “Yazılı soruyla genel görüşmeyi neden çıkarıyorsunuz?” diye sorduk, makul bir açıklama gelmedi. Nite­kim kabul de edildi. Üstelik yeni sistemde hem Cumhurbaşkanı Yardımcıları, hem de bakanlar soru önergelerini 2 hafta içe­rinde cevaplandırmak zorunda. Bunu da parlamentoyu güçlendirmek için koyduk.
 
Peki, bakanlar suç işlerse Yüce Divan’a nasıl sevk edilecekler?
 
Cumhurbaşkanlığı’nda olduğu gibi 1/2’nin vereceği önerge ile 5’te 3’ün soruş­turma açılması kararı üzerine, 3’te 2’nin kararıyla Yüce Divan’a gönderilebilecek.
 
Bakanlar için daha kolay bir sistem getirmeniz gerekmez miydi? Ayrıca ABD sisteminde senato bakan adaylarını oylamaya ve mülakata tabi tutuyor. Bizde ise Cumhurbaşkanı kimi isterse bakan olarak atayabilecek. Bunu nasıl denetleyeceksiniz?
 
Amerika’daki sistem, senatonun onayına sunmakla birlikte bakanlar için cezai bir sorumluluk öngörmüyor. Orada bakanlar sekreterden ibaret.
 
‘CUMHURBAŞKANI’NIN FESİH YETKİSİ ZATEN VAR’

 
Peki Cumhurbaşkanı’na Meclis’i feshetme yetkisi verilmesi?
 
Şu anki sistemde olmayan bir yetkiyi Cumhurbaşkanı’na tanıyor değiliz. Anaya­sa’mızın mevcut 116. maddesi, Cumhur­başkanı’na böyle bir yetkiyi veriyor zaten. Şimdi giyotin sistemi öngörüyoruz. Eğer Cumhurbaşkanı bir kriz öngörerek parla­mentonun görev süresini sonlandırmak isterse, kendisi de seçime gidecek. Aynı şekilde, Meclis de Cumhurbaşkanı’nı feshederse kendisi de seçime gidecek.
 
Ama Meclis’in 5’te 3 çoğunluk gibi bir kritere ihtiyacı var, oysa Cumhurbaş­kanı’nın yok. Hakkaniyetsizlik değil mi?
 
Dediğim gibi, mevcut Anayasa’da Cumhurbaşkanı’nın fesih yetkisi zaten var. Buna karşı parlamentoya da böyle bir yetki kazandırmış oluyoruz. Biz hakkaniyet gereği salt çoğunluk olması gerektiğini ileri sürdük ama 5’te 3 olarak neticelendi.
 
Başka nelere itiraz ettiniz?
 
Milli Güvenlik Kurulu’nun kaldırılması teklif edildi, “Muhafazasında fayda vardır” dedik. Ayrıca AKP, “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaş­tıracak biçimde düzenlenir” fıkrası ile “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanamaz” fıkrasının kaldı­rılmasını önerdi. Bunlara da itiraz ettik.
 
Cumhurbaşkanı’nın genel başkan­lık konusu neden netleştirilemedi?
 
Emredici düzenleme konulmadı. Cumhurbaşkanı adayı “Ben partimin de genel başkanı olacağım” diye vaatte bulu­nacak, millet de takdir ederse seçecek.
 
‘CHP GİBİ KAFAMIZI KUMA GÖMMEDİK’
 
“Cumhurbaşkanı aynı zamanda partisinin genel başkanı olursa parlamentodaki milletvekil­leri üzerinde etki gücü olur. Yargı üyelerinin de yarısını seçiyor. Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı kontrol altına alan bir Cumhurbaşkanı öneriliyor. Bu uzun vadede Türki­ye’de otoriter bir yönetime neden olabilir” eleştirisine ne diyorsunuz?
 
Bu tartışmaların ortaya çıkmasının sebebi fiili durum değil mi? Şu anki fiili durum itibarıyla Cumhurbaşkanı, aynı zamanda Başbakan ve parti genel başkanı gibi hareket ediyor. Biz bu fiili duruma sınırlama getirmek istiyoruz. AK Parti’nin teklifini aldık. Şekillendirebildiğimiz, etki edebildiği­miz yere kadar etkiledik. CHP diyor ki: “Efendim, buna siz neden meşrui­yet kazandırıyorsunuz?” Biz de seyirci kalabilirdik. Bu uygulamalar söz konu­suyken, sorun yokmuş gibi davra­nabilir, kafamızı kuma gömebilirdik. Ama uygulama gitgide zeminini sağ­lamlaştırıyor. Zaman geçtikçe hiç etki edemeyeceğimiz bir süreçle karşılaşa­bilirdik. O zaman belki Anayasa’nın ilk 4 maddesi de tartışmaya açılırdı. Bu süreç aylarca tartışılacak. Milleti­miz CHP’nin dediği gibi düşünüyor ve değerlendiriyorsa zaten o durumda referandumda “Hayır” diyecektir.
 
‘TEKLİF GELMEDEN HAZIRLIKLIYDIK’
 
“DEVLET Bey Meclis’te bu konuda bir çıkış yaptıktan sonra yanına gidip ‘Bir talimatınız var mı?’ diye sordum. ‘Güncel uygulamaları ve yeni yayınları tara­manızda fayda var’ dedi. Şu an Gazi Üni­versitesi’nde anayasa hukuku üzerine doktora öğrencisiyim. Hükümet tartış­maları üzerine 20’ye yakın kitap ve derleme okudum. Yani daha teklif gelmeden önhazırlı­ğımız vardı.”
 
‘DAR BÖLGE VE DARALTILMIŞ BÖLGEYE SICAK BAKMAYIZ’
 
Bu teklifte yer almasa da önümüzdeki süreçte seçim sistemi de tartışılacak. MHP olarak siz dar bölge ve daraltılmış bölge modellerine nasıl bakıyorsunuz?
 
Dar bölge, temsilde adaleti sıfıra düşüren bir uygulama. Buna yol aça­bilecek bir teklifi asla kabul etmeyiz. Daraltılmış bölge de o çerçevede çok ciddi riskler barındırır. Sıcak bakmayız.
Röportaj: Kübra Par

Röportajı izlemek için tıklayınız:

http://vmcdn.ciner.com.tr/ht/2016/12/14/D8BCF6BA1736771360E9ECC51446C70D_1280x720.mp4


 
Editör: Haber Merkezi